Buna kimsenin itirazı olacağını zannetmiyorum ama ne zaman asgari ücret konuşulsa, TÜFE’ye göre değerlendirme yapmak alışkanlık olmuş. Veya tek veri olduğu için zorunlu hale gelmiş…
Örneğin, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Burak Akkol diyor ki; “Enflasyonun 7 puan üzerinde bir refah payıyla asgari ücret belirlenmiş oldu.”
Değerlendirme; yılın son günlerinde, 2324 lira olan eski net asgari ücretin 2825 liraya çıkartılması ve bu 500 lira artışın yüzde 21’e denk gelmesi ile yüzde 14’lük enflasyonun üzerinde kalan 7 puanlık farka dayandırılıyor.
Bu sağlıklı bir değerlendirme değildir. Zira asgari ücretlinin enflasyonu Aralık ayında yüzde 14,60 çıkan TÜFE’nin çok üzerindedir.
İşte sebepleri:
• TÜFE hesabı ülke nüfusunun ortalaması dikkate alınarak yapılıyor. Eğer üst gelir grubunun ayrı, orta gelir grubunun ayrı, alt gelir grubunun ayrı hesaplanması mümkün olsaydı her grubun enflasyonu farklı çıkardı. Zira ne harcama sepetleri tıpa tıp aynıdır, ne de harcama ağırlıkları benzerlik gösterir.
• Pratikte bu kadar çeşitlendirmek kolay olmasa da asgari ücretin tespiti çok hassas bir konu olduğundan özel çalışmayı hak edebilir.
• Çalışan sayısının yüzde 43’ü asgari ücretli olduğuna göre ayrı bir endeks çıkartılması, ülkemize özel önemli bir ihtiyaç olarak beliriyor.
• Ayrıca alt gelir grubuna hitabeden perakendeciler yıllık bütçe yaparlarken Sayın Akkol’u dikkate alsalar; bu büyük tüketici grubunun sözde 7 puanlık refah payına bakarak yeterli ciro artışı hedefleyebilirler. Ve o bütçeler de muhtemelen tutmaz. Demek ki; İş dünyasına ışık tutmak için de asgari ücretliye özel enflasyon hesabı gerekir ki, tüketici performansları da bu sayede gerçekçi hesaplanabilsin.
Şimdi biraz daha detaya girelim.
TÜFE sepetini; ana harcama grupları, çeşit ve ağırlıklar bazında inceleyelim. Ve ikinci sütunda belirttiğim, yaşama ait ve perakende sektöründeki gözlemlerime dayanan tahmini ağırlıklara göre bir enflasyon hesabı daha yapalım.
• Gıda ve alkolsüz içeceklerin payı asgari ücretli için ortalama yüzde 45 dir. Neredeyse sepetteki ağırlığın 2 katıdır ve fark 22 puandır.
Aşağıda hangi gruplardan bu tarafa kayma olduğunu açıklayacağım. Bunu söylerken elbette elimde TÜİK’te olan yardımcı veriler yok. Ancak değişik gelir gruplarının yıllardır izlediğim ve zaman içinde değişen harcama eğilimleri var.
• Lokanta ve otel (%8,67) ile eğlence ve kültür (%3,26) harcamaları asgari ücretli için yok denecek kadar azdır. Bu 2 grubun toplam payı %11,93 olduğuna göre en az 9 puan buradan düşmek gerekir.
• Eğitim harcaması yüzde 2,58 payıyla ve 5 ürünle sepette yer alıyor. Özel ilk öğretim, özel lise, özel üniversite, düzeyi belirlenemeyen eğitim programları asgari ücretlinin harcama kalemleri arasında yoktur, olamaz. En az 1,5 puan buradan düşmek gerekir.
• Sağlık harcaması yüzde 2,80 payıyla bu grubun sepetinde yer alamaz, çünkü asgari ücretli devletin sigortasına dayanmak zorundadır. 1,5 puan da buradan düşülebilir.
• Ev eşyası harcaması yüzde 7,77 payıyla bu kategorideki ürünler bazında asgari ücretliyi her sene değil, yaşamı boyunca en fazla 2-3 defa ilgilendirir. Gündelikçi ücreti gibi yüzde 0,5 payı olan bir harcaması yoktur. Yemek odası, yatak odası, oturma odası takımları, halı, perde, buz dolabı, bulaşık makinası, çamaşır makinası, derin dondurucu, şofben, kombi, klima, davlumbaz, porselen ev eşyası hayalleri süslese de harcama kalemleri arasına sık sık giremez. Buradan da en az 3 puan düşmek gerekir.
• Giyim ve ayakkabı %6,96 payıyla iç giyimden kabana kadar, ayakkabı ve çoraptan atkı ve kazağa kadar asgari ücretlinin her yıl donanacağı bir harcama kalemi değildir. En kolay vazgeçilen kategori olduğunu da satış rakamları söylemektedir zaten. 4 puan da buradan düşülebilir.
• Alkollü içecekler ve tütün harcamaları payının alt gelir grubu için yüzde 6,06 olamayacağı, yakalanan kaçak içki ve tütün miktarından ve ölüm oranlarından bellidir. 3 puan da buradan düşülebilir.
• Enflasyon sepetindeki birçok ürün yeterli gelire sahip bir kişinin bile 8-10 senede bir yaptığı harcama iken, asgari ücretlinin en iyi ihtimalle 15-20 senede bir gündeme gelen harcama kalemleridir. Örneğin, umreye ve hacca gidiş, diş dolgu, diş çekme, müzik aletleri, MR, röntgen, ultrason, kontak lens, yer ve duvar döşemesi, pencere (PVC), sıhhi tesisat malzemesi gibi…
Görüleceği üzere 418 ürün çeşidi içinde, alt gelir grubunun ilgi alanında hiç olmayan veya ihtiyacın en son aşamasında zorunlu harcama durumuna gelen pek çok ürün bulunmaktadır.
Bütün bu tespitlerin ışığında; ikinci sütunda değiştirdiğim ağırlıklara ve TÜFE oranlarına göre aynı hesap yöntemiyle bulduğum enflasyon oranı yüzde 17,14 dür. Bu oran asgari ücretlinin alt sınırdan ve garanti tespitlere göre çıkardığım enflasyon oranıdır.
Önceki paragrafta örnek verdiğim ürün ve hizmet miktarı çok daha fazladır. Yılda birkaç defa değil, insan yaşamında birkaç defa kullanılan mal ve hizmetlerin daha hassas ölçüme ihtiyaç gösterdiği açıktır. Ben 12 ana harcama grubuna göre bu hesabı yaparken, elbette alt grupları da dikkate aldım ama resmi kurumdaki kadar yardımcı bilgiye sahip olmadığım için çok ince hesaba girebildiğimi söyleyemem.
Sonuçta; alt gelir grubu enflasyonunun yüzde 18’i aşma ihtimali de bulunmaktadır. Ayrı bir endeks üzerinde takip edilebilirse daha gerçekçi sonuç elde etmek mümkün olabilir.
Hepsi bu kadar da değil…
Döviz kuru, altın ve faiz oranlarındaki artışta bu konuda önemli ölçüdür.
Önce 1 Ocak- 31 Aralık 2020 tarihleri arasındaki değişime bakalım:
Dolar kuru artışı % 24,87 (5,95 Dolar / TL – 7,43 Dolar / TL),
Euro kuru artışı % 36,39 (6,65 Euro / TL – 9,07 Euro / TL),
Gram Altın artışı % 56.20 (290 TL – 453 TL),
Faiz oranında artış % 51 (%11,25 – %17).
Şimdi de örnek olarak, ithal ağırlıklı ürünlerden ikisi ile bu dörtlünün etkileşimine bakalım.
Alt gelir grubunun en fazla tükettiği mutfak malzemesi ayçiçek yağıdır. Türkiye, ayçiçeği ithalatında dünya lideridir ve tek başına dünya ithalatının %37’sini gerçekleştiriyor. Gümrük vergilerindeki indirime rağmen, raflardaki ayçiçek yağ fiyatlarında son 4 aydır yüzde 70’i aşan artışlar görüyoruz. Ne kadarının eksik üretimden ne kadarının küresel fiyatlardan ne kadarının döviz kurundan, ne kadarının faizden, ne kadarının da alternatif yatırım aracı olan altından etkilendiğini bilmem hesaplamaya gerek var mı?
Gerek yok ama sadece kabul etmemiz gereken konu; bunların hepsinin bir karışım olduğu ve satınalma gücünü direkt etkilediğidir. Dolayısıyla sadece TÜFE’ye bakıp reçete yazmak doğru değildir. Zira fiyat artışı bu kadar yüksek olmasa da oynak döviz kurundan etkilenen ve anında raf fiyatları değişen ithal ürünlerin (ithal girdi ile üretilenler de dahil) sayısı hiç de az değildir.
Örneğin, yumurta fiyatları da son 11 ayda yüzde 70 arttı. Tüketici çoğunluğu bu artışın arkasında döviz kuru etkisi olduğunu bilemeyebilir. Oysa tavuk yeminde kullanılan soya ve mısır tamamen ithal ediliyor. Yem sanayiinde yaşanan dışa bağımlılık, arzın da azalmasıyla fiyatları artırıyor.
İşte harcama ağırlıklarını artıran ve bazı fırsatçıları coşturan da bu olumsuzluklardır. Tükettiğimiz bazı temel ürünleri, yukardaki yatırım araçlarıyla eş değer görenlerin varlığı da asla unutulmamalıdır. Bütün hesapları aynı anda yaparlar. Biz de benzerini yapmaya çalıştık.