Ajans Bizim – Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, “Hiç kimsenin Anayasa Mahkemesinin anayasa hükümlerine ilişkin yorumunu ve kararlarını beğenme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak beğenmesek de bir hukuk devletinde bu kararlara uyulması anayasal zorunluluktur” dedi.
Arslan, Danıştay kontenjanından AYM üyeliğine seçilen Yılmaz Akçil’in and içme töreninde yaptığı konuşmada, Akçil’in cübbesini giydireceği son üye olacağını söyledi.
AYM üyelerinin göreve başlarken Anayasa’yı ve temel hak ve hürriyetleri koruyacağına, görevimizi sadece vicdanının emrine uyarak yerine getireceğine dair Türk Milleti önünde söz verdiğini belirterek, “And içme, bir anlamda ahitleşme, andlaşmadır. Andlaşma ise ahde vefayı gerektirir. Bu nedenle verilen sözün tutulması anlamına gelen ahde vefa, toplum ve devlet hayatı için vazgeçilmez önemi haiz ahlâkî ve hukukî bir ilkedir” diye konuştu.
Adaletin tesis edilmesi suretiyle temel hak ve özgürlüklerin korunmasında yargı kurumuna ve hâkimlere çok büyük sorumluluklar düştüğünü anlatan Arslan, “hâkimlik görevine başlarken giyilen cübbe adaleti ve onun omuzlara yüklediği ağır sorumluluğu temsil ettiğini” kaydetti.
Arslan, “Üzerimizdeki cübbeler, toplumun adalete güveninin sembolüdür. Bu güveni sarsacak, aşındıracak davranışlardan kaçınmak da göreve başlarken yaptığımız yeminlere sadakatin, ahde vefanın gereğidir” dedi.
Hak eksenli yaklaşım
Zühtü Arslan, şöyle konuştu:
“Anayasa Mahkemesi, norm denetimi ve bireysel başvuruda özellikle son on yılda karşı karşıya kaldığı ağır sınamalardan başarıyla çıkabilmiştir. Mahkememiz bir yandan kanunlaşan onlarca olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerinin ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin denetiminde ilk kez ilkeleri ve temel kriterleri belirlemiş, diğer yandan da bireysel başvuruda ağır iş yükünü başarılı bir şekilde yöneterek anayasal hak ve özgürlüklerin korunmasına ilişkin standartları ortaya koymuştur.
Bu vesileyle bir kez daha ifade etmek gerekir ki, bireysel başvuru Türk yargı tarihinin en büyük reformlarının başında gelmektedir. Bu kurumun kabul edilmesindeki amaç, anayasa koyucunun ifadesiyle, ‘bireylerin sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunması’nı sağlamak ve sorunu ülke sınırları içinde çözerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan ‘başvuru sayısını azaltmak’tır.
Anayasa Mahkemesi, anayasa koyucunun ortaya koyduğu bu amaçlar doğrultusunda hak eksenli bir yaklaşımla Anayasa’yı yorumlamış ve kronikleşmiş birçok hukukî meselenin çözümüne verdiği kararlarla katkı sağlamıştır.”
“Bireysel başvuru bir temyiz yolu değildir”
Arslan, AYM’nin kararlarında “başvurucunun kimliğine hiçbir zaman bakmadığını” ifade ederek, “norm denetiminde bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin Anayasa’ya uygunluğunu”, bireysel başvurularda “bu normların yorumu ve uygulanması sonucu tesis edilen kamu gücü işlemlerinin anayasallık denetimi” yaptığını söyledi.
Arslan, “Daha önce defalarca ifade ettiğimiz üzere, bireysel başvuru bir temyiz yolu değildir. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın yorumu ve uygulanmasının söz konusu olmadığı durumlarda kural olarak bireysel başvuruya konu olaydaki olguların ve bunlara uygulanan kuralların yorumuna, delillerin değerlendirilmesine, verilen kararın sonucu itibarıyla doğru veya haklı olup olmadığına bakmamaktadır. Mahkememiz, kendisine verilen görev ve yetki çerçevesinde, sadece yargılama sürecinde başvurucunun anayasal hak ve özgürlüklerinin ihlal edilip edilmediğini incelemektedir” dedi.
“Sadece AYM’ye verilmiştir”
AYM”in norm denetiminde olduğu gibi bireysel başvuruda da “Anayasa Mahkemesi’nin önündeki anayasal uyuşmazlığı anayasa hükümlerini yorumlayarak karara bağladığını” belirten Arslan, şöyle devam etti:
“Kuşkusuz bireysel başvuruya konu yargısal karar sürecinde temyiz mercileri dahil tüm mahkemeler de Anayasa’yı yorumlamaktadır. Ancak Anayasa’nın 148. maddesi uyarınca olağan kanun yolları tüketildikten sonra söz konusu yorumlara dayanan yargısal kararlara karşı bireysel başvuru yapılabilmektedir. Bu durumda Anayasa’yı kesin ve bağlayıcı olarak yorumlayarak yargısal nitelikteki kamu gücü işlemini denetleme yetkisi hukuk düzenimizde sadece Anayasa Mahkemesine verilmiştir.
Son olarak, bireysel başvurunun etkili olabilmesi ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına bağlıdır. Bu sebeple Anayasa Mahkemesinin ihlalin tespiti yanında onun giderilmesi için yapılması gerekenlere hükmetmesi de anayasal ve yasal zorunluluktur. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması, kural olarak ihlal öncesi hâle getirmeyi gerektirmektedir. Bunun yolu da -ihlal eğer yargı kararından kaynaklanıyorsa- ihlale neden olan kararın ortadan kaldırılmasından geçmektedir.
‘Uyulması bir zorunluluktur’
Belirtmek gerekir ki, hiç kimsenin Anayasa Mahkemesinin anayasa hükümlerine ilişkin yorumunu ve kararlarını beğenme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak beğenmesek de bir hukuk devletinde bu kararlara uyulması anayasal zorunluluktur. Nitekim Anayasa’nın 153. maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararları kesin olup ‘yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.’
Öte yandan, anayasanın üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlüklerin korunmasını sağlamayı amaçlayan anayasa yargısının işlevsel olması verilen kararların yerine getirilmesine bağlıdır. Karara uyulmaması durumunda hukukun üstünlüğü ilkesi zedeleneceği gibi yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır.
Esasen ihlal kararlarının icrası, sadece Anayasa’nın 153. maddesinin değil, aynı zamanda ve her şeyden evvel Anayasa’nın hepimizi bağlayan ve kullandığımız yetkilerin meşruiyetini sağlayan bir toplum sözleşmesi olmasının, bu sözleşmeye sadakat yükümlülüğünün ve ahde vefa ilkesinin zorunlu sonucudur.”
On iki yıllık görev süresinin sonuna geldiğini belirten Zühtü Arslan, Yükseköğretim Genel Kurulu’nca gösterilen üç aday arasından 17 Nisan 2012 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmiş ve 20 Nisan 2012 tarihinde göreve başlamıştı.
And içme törenine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, yüksek yargı organlarının başkanlar, bakanlar ve diğer konuklar katıldı.