Dış borç nedeniyle, Türkiye’de yeni doğan her çocuğun kaç bin dolar borçlu olarak dünyaya geldiği yazılırdı gazete köşelerinde. Artık bırakın yeni doğan çocukları, onların doğacak çocukları için kaygılanır olduk, binlerce dolar borçları olacak yaşama merhaba dediklerinde. Türkiye, tarihinin en talihsiz dönemini yaşıyor belki de. “Rusya’dan beter olacağız” diyordu telefonun diğer ucundaki ses, “Rusya’dan beter olacağız”. Bu o kadar ağır ki, dayanılmaz. Durumun ne kadar umutsuz olduğunun bilincindeyiz ama seslendirmek istemiyoruz, cesaret edemiyoruz belki de.
Kurmaya başladım kendi kendime, “Nataşa” diye isim taktığımız gencecik Rus kızları geldi gözümün önüne. Okuduklarımla, dinlediklerimle, yaşadıklarımla yoğurmaya çalıştım, yorumlamaya çalıştım. Nasıl bir çöküştü bu, neler olmuştu, neler oluyordu, daha neler olacaktı…
Hazine’de uzman olarak çalışan bir ekonomist, “Rusya modelini inceliyoruz” diyordu, “6 ay maaş ödenmedi Rusya’da, hiçbir şey olmadı”.
Hiçbir şey olmadı mı gerçekten? Hiçbir şey olmadı mı? Bir anda durup dururken, akıllarına esti de değişiklik olsun diye mi geldiler, zevk için mi yattılar Nataşalar Türk erkeklerinin altına? Hiçbir şey olmadı mı? Yarın, umarız başka ülkeler bizim içine düştüğümüz duruma düşmezler IMF kıskacında kalıp da. Umarız, “Türkiye’de de hiçbir şey olmadı” demezler. Umarız, Ata’nın bu ülkenin geleceğini emanet ettiği gençlerimize isim takılmaz, yaban ellerde “Ayşecik, Fatmacık” diye.
Uzmanlığına sonsuz güvendiğim, konusunda tartışmasız ilk akla gelen isimdi, “Vakalar çok arttı” diyordu, kaygılıydı oldukça, “vakalar çok arttı ve tedaviye gelen çocukların ortak bir yanları var maalesef. Ya anne ya baba… İkisinden biri işsiz. Aralarında her ikisi işsiz olanlar da var. O kadar zor ki, asıl nedenleri ortadan kaldırmadan tedavi edebilmek”.
Ödenemeyen çekler, protesto olan senetler, ödenmeyen/ödenemeyen konut kredileri, tüketici kredileri, icralar, batan firmalar… Bir gerçek var, etiyle kemiğiyle karşımızda duran. İşsiz ve aç kalan insanlar. İşlerini kaybetmemek için, yoksulluk sınırının altında ücretlerle çalışmaya bile razı olan insanlar. Türkiye’nin geleceğini ipotek altına alan kararların altına altın kaplamalı kalemlerle imza atanlar, aşağıda neler olup bittiğinin farkında bile değiller, o “uçsuz bucaksız azınlığın” neler yaşadığını, nasıl yaşadığını düşünmüyorlar asla. Çünkü onlar, seçimden seçime ziyaret edilen seçmenler, yaşadıkları acı gerçeklerse sadece “seçim malzemesi”.