Bunu bugün söylemiyorum. Bir buçuk ay önce bu köşeden sebepleri ile açıklamıştım. İlgi duyanlar arşivden ulaşabilirler.
Komite Başkanı Hasan Arat ve ekibini kutlamak gerekir. İyi çalışma yapmışlar. Ancak gizlenemeyecek gerçekler hâlâ kenarda duruyor. Oy kullanan zevat sadece sunuma baksa ve duygusal hareket etseydi, belki bizim için avantaj olabilirdi. Geldiler ülkemizi gezdiler, medya yoluyla her haberi değerlendirdiler. İçini dolduramadığımız vaatleri ayıkladılar. Karar günü gelmeden öncede her şeyi kafalarında şekillendirdiler.
“Finale kaldık, kıl payı kaçırdık” ifadeleri doğru değildir. İlk turda elenen Madrid ile aynı sayıda oy aldık. İkili oylamada ise ‘Tokyo’cular, rakip gördükleri Madrid’i elemek için bize yol verdiler. Finalde ise malûm olacağı üzere aleyhimize 60-36 gibi üzücü bir fark çıktı. Nükleer sızıntıya rağmen…
Hani gerçeklerle yüzleşmeyi sevmeyiz ya onun için birilerinin bunları yazması lazım. AB için havai fişekleri patlattığımız günde söylemiştik; bu neyin kutlaması diye.
Şimdi gelelim başarılı sunumda yer almayan önemli gerçeklere. Dopingde kırdığımız rekorlara, şikede bir türlü gereğini yapmayan spor yöneticilerimize, ırkçı söylemde bulunduğu halde kollanan sporcumuza önceki yazımızda yer vermiştik.
Dopingle mücadele yerine, bunu haber yapan basına yüklenmek, federasyon başkanlarımızın asli işi olmuştu. En çok bunu yakından izlediler.
Ülkemizde şike olayları yaşandı. Avrupa futbolunun en üst kurulu UEFA şike suçunu tespit etti ve cezalandırdı. Aynı kurumun tahkim kurulu onayladı. Suçlu bulunan kulüpler Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne (CAS) gittiler. O mahkeme tarafından da suçlu bulundular. Şike suçu kesinleşmesine rağmen Türkiye Futbol Federasyonu bu işe kayıtsız kalmayı halen sürdürüyor. Olimpiyat Komitesinin gözünden kaçtığını düşünebilir miyiz?
Ulaşım sorununu incelediler. Olimpiyat seyircisi bir günde en az 4-5 spor etkinliğine katılmak ister. Basın aynı şekilde takip etmek ister. Örneğin Abdi İpekçi Spor Salonu’ndan çıkan seyirci Türk Telekom Arena’ya kaç saatte ulaşacak?
Fenerbahçe Ülker Arena’dan çıkan seyirci İkitelli’ye kaç saatte ulaşacak?
Bu olumsuzluğu bilenler, soru cevap kısmında bu konuya hiç girmediler bile.
Dünyanın büyük bir çoğunluğu, bu büyük organizasyonu karnaval olarak görüyor ve olabildiğince keyif almak istiyor. Bu sebeple bütün yiyecek, içecek firmaları adeta sponsorluk yarışına giriyorlar.
Düşünebiliyor musunuz; tesislerde bira satışı yasak, girişte alkol kontrolü yapılıyor, müsabakadan çıkış saatiniz 22.00 ise hiçbir satış noktasından bu ürünü temin edemiyorsunuz. Bitmedi, bugünden sonra otomatik satış makinelerinden de alamayacaksınız ve parklarda da içemeyeceksiniz.
Aday olduğumuz olimpiyatlara, bir Hollanda bira markası olan Heineken sponsordur.
“Bizim yasamız var, sponsor olmak istiyorsan markanı kullanamazsın, şirket adınla katılabilirsin” diyebilecek miyiz?
Bırakın parklara, meydanlara stant koymayı, bu şirket Londra olimpiyatlarında, olimpiyat köyü ve birçok tesis içinde bira dağıtımı yapma hakkı kazandı. “Biz böyle bir hakkı veremeyiz” diyebilecek misiniz?
Bakın bizim için basit bir konu değil mi? Üstelik sporla alkol bağdaşmaz öyle mi? Evet ama bunu bana değil, bize oy verenlere anlatsanıza…
Şimdi gelelim bize nasıl 36 oy çıktığına. Körfez ülkeleri ağırlıklı Müslüman üyelerin tamamı her zaman olduğu gibi bizi destekledi. İlk turda aldığımız 26 oy bu şekilde oluştu. İkinci turda ise özellikle tarihsel nedenlerle hiçbir şekilde Tokyo’ya oy veremeyecek delegelerin tek seçeneği olarak biz kaldık.
Sakın ola, “yüze yüze kuyruğuna geldik, 2024’ü alırız” rahatlığına kimse girmesin. Gerçek hayatta bazı şeyleri gösteremezsek, sadece bu seçimlerin garnitürü oluruz.
Kimse kendisini boşuna kandırmasın. Daha önce alanlar tekrar tekrar alır, bizim ise seyirci durumumuz değişmez.
Japon heyetin sunumunda bir cümle vardı ki; bütün sunumları gölgede bıraktı: “hiç dopingli sporcumuz yok”. İşte çürütülemeyecek en önemli mesaj budur. Rakiplerde olmayan da budur.
Onun için kazananın haklı kazandığını bilelim, alkışlayalım ve dersler çıkartalım.