Dünya yazınında “deneme” dendiğinde akla ilk gelen kişi, 16. yüzyılda yaşamış Fransız yazar Montaigne’dir. Onun “Denemeler” adlı yapıtı, bu türün ilk örneği sayılır. Çağdaş Türk yazınında ise Nurullah Ataç, Sabahattin Eyuboğlu, Melih Cevdet Anday, Vedat Günyol, Nermi Uygur, Salâh Birsel, Enis Batur gibi, dilbilimden çeviriye, şiirden felsefeye, eleştiriden sinemaya el atmış çok yönlü yazarlarımız, ayrı özellikteki ve güzellikteki yapıtlarıyla deneme yazınımızı zenginleştirmişlerdir. Denemeye yıllardır emek veren Çiğdem Ülker de bu türün günümüzdeki başarılı temsilcilerinden biridir.
Çiğdem Ülker, yazınsal eleştirilerini daha önce “Eleştirinin Odağında” adıyla kitaplaştırmıştı (2007). Onu 2013’te “Ekinle Gelen”, 2015’te “Zamanın Kapıları”, 2017’de “Sayfaya Yansıyan Hayattır Edebiyat” izlemişti. Şimdi de “Buluşmalar” adlı yeni kitabıyla karşımızda (Remzi Kitabevi, 2021).
Birikimli yazarlığının yanında Çiğdem Ülker’in bir başka önemli özelliği de tutkulu bir “gezgin” olmasıdır. O, yolculuk etmeyi, değişik ülkeler görmeyi, gezdiği yerlerde gözlem yapmayı, izlenimlerini yazıya dökmeyi ve uzak coğrafyaların yazarları arasında kan bağı aramayı, yazınsal akrabalıklar kurmayı seviyor…
Doğaldır ki denemeyi özgün kılan, anlatım ve dildir. Çiğdem Ülker de bunun ayırdında bir yazar olarak anadilini çok önemsiyor ve diyor ki, “Eğer anadilimizi yitirirsek her şeyi yitiririz. Hiçbir yere tutunamadan kayıp gider ellerimizden hayat” (s. 12). Ama bir şey daha söylüyor ki işin gizi de bu tümcede saklı: “Edebiyat, bir örtük anlamlar dilidir” (s. 93).
EĞİTİMCİ BİR YAZAR
Hacettepe Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı eğitimi alan yazar, aynı üniversitenin Felsefe Bölümü’nde İoanna Kuçuradi yönetiminde yüksek lisans yaptı. Hacettepe Üniversitesi’nin yanı sıra Makedonya ve Beyaz Rusya’daki üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Halen Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda ve başka kurumlarda “Türkçe Metin Oluşturma” ve “Editörlük” dersleri veriyor.
Çiğdem Ülker’in “Buluşmalar”ı, aynı zamanda bir “karşılaşmalar ve karşılaştırmalar kitabı”. Yazar, “Zamanlar / Kentler / Kitaplar” arasında düşünsel bir yolculuğa çıkarıyor okuru. “Zamanın Kapıları”ndan geçirerek uzak ülkelere, başka dünyalara, ayrı yaşamlara götürüyor. Tarihten, söylenceden, şiirden beslenen dramatik insan öyküleri anlatıyor. Değişik dönemlerde benzer yazgıları paylaşmış ülkelerle; bölünmüş, acı çeken “yasak kentler”le tanıştırıyor bizi.
“Buluşmalar”da o kadar çok ülke ve kent anlatısı var ki…
Yazarla birlikte ABD’den Çin’e, İran’dan Hindistan’a, oradan Küba, Makedonya, Beyaz Rusya, Sibirya, Ukrayna, Gürcistan, Bulgaristan, Norveç ve Kıbrıs’a uzanan yolculuklara çıkıyorsunuz siz de.
New York, Miami, Manhattan, Şanghay, Pekin, Havana, Trinidat, Santa Clara, Minsk, Üsküp, Batum, Tiflis… Hepsi de kendi kokuları, renkleri ve çelişkileriyle unutulmaz tablolar olarak giriyor yaşamınıza.
YEŞİL ADA’NIN KARA YAZGISI
Yeşil Ada‘nın kara yazgısına da ayrı bir sayfa açılmış “Buluşmalar”da. Başka coğrafyalarda yaşanmış dramatik olaylarla Kıbrıs Adası’nın tarihsel öyküleri arasında şaşırtıcı benzerliklere tanık oluyoruz. Örneğin Mağusa Kalesi’nde dolaşırken, en başta Shakespeare’in “Othello” tragedyasını ve bu kalede kıskanç kocası tarafından boğularak öldürülen güzeller güzeli Desdemona’yı anımsıyoruz. Namık Kemal’in Mağusa Zindanı’ndaki sürgün yıllarını da unutmuyoruz doğal olarak…
Çağrışımların ve zengin göndermelerin harmanlandığı daha pek çok öykü yer alıyor kitapta. Zamanın kapıları her yerde yazarlara açılıyor ve hepsi birden buyur ediyor sizi edebiyatın büyülü dünyasına.
Elbette Türkiye coğrafyası da payını alıyor bu yolculuklardan. Karadeniz kentlerini dolaşıyoruz boydan boya. Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu ve Samsun’daki doğal güzellikleri coşkuyla izlerken, kıyı şeridindeki büyük çevre yıkımına da gözlerimizi kapamıyoruz. Çünkü Çiğdem Ülker, kitap boyunca elden bırakmıyor eleştirel bakışını…
KENTLERİN RUHU
Kentlere ruh verenler, ülkeleri insanlığın belleğine kazıyanlar, daha çok yazarlardır, edebiyatçılardır. Çiğdem Ülker, sizi hangi ülkeye, kente götürürse götürsün, yolunuz mutlaka yazarlara ve kitaplara çıkıyor. Dolaştığınız ülkelerde, o toprakların yazarları, öykü kişileri, roman kahramanları karşılıyor sizi! Çin’de “Büyük Duvar”ın önünde durup derin düşüncelere dalıyorsunuz. Yazar gibi siz de “Sadece kelimelerle aşılır bu duvar” diye mırıldanıyor ve ardından ekliyorsunuz: “Sözle, şiirle, edebiyatla geçiyoruz zamanın zorlu duvarlarından…”
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nde dünyanın geleceğine ilişkin duyduğu kaygılarla Stephen Hawking’in “Zamanın Kısa Tarihi”nde dile getirdikleri, “zaman” sorunsalı sarmalında akraba çıkıyorlar birden! Dahası, ölümünden yarım yüzyıl sonra Silikon Vadisi’nin bilim insanlarıyla buluşuyor sanki Tanpınar! Onun kült romanının başkişisi Halit Ayarcı ile Microsoft’un kurucusu Bill Gates’in algılarının benzerliği gerçekten şaşırtıyor insanı.
Erneset Hemingway’in “Yaşlı Adam ve Deniz”i ile Sait Faik’in “Sinağrit Baba” öyküsü nasıl da yakın duruyor birbirine! Sâdık Hidâyet’in “Kör Baykuş”u ile Franz Kafka’nın “Değişim”indeki Böcek Samsa da farklı zaman ve mekânların ortak kahramanları gibi görünüyor gözümüze.
Çiğdem Ülker’in, yazarlar ve kitaplar arasında kurduğu yazınsal ilişkiler, benzerlikler, koşutluklar, yazarın olağanüstü algısına ve öyküleme becerisine dayanıyor. Kitabın her bölümünde görüyorsunuz bu yaratıcı bileşimi.
Bu kitabı nasıl nitelemek, hangi yazın türüne sokmak gerektiğine kolay karar veremiyor insan. Gezi, yolculuk, okuma notları… Hepsi ve daha fazlası. “Buluşmalar”da değinilen kitaplar, başlı başına bir kütüphane oluşturuyor zaten. O yüzden, gönül rahatlığı ile “Kitaplar Kitabı” da diyebiliriz bu yapıt için. Bilgiyle, gözlemle ilmek ilmek örülmüş; duyguyla, duyarlıkla, düşünceyle beslenmiş; bilgelikle kotarılmış, incelikle yazılmış, tadına doyulmayan metinler bunlar! Kitabı bitirince, “Yazının gücü, sözün büyüsü, denemenin tadı bu!” diyor insan.
Kitaplığınızda özenle saklayacağınız ve her yolculuk öncesinde dönüp yeniden okuma isteği duyacağınız bütünlüklü denemeler toplamı “Buluşmalar”, gerçek edebiyat okuruyla buluşmayı bekliyor! Keşke bu güzel yapıtı gölgeleyen kimi dizgi ve düzeltme yanlışları da olmasaydı! Ama tümüyle yayıncıdan kaynaklı kusurlar bunlar. Üstelik yalnızca bu kitapla ilgili bir durum da değil. En köklü yayınevlerinin kitaplarında da görüyoruz benzer özensizlikleri. Editörler ve düzeltmenler sıkı tutmuyorlar işi. Umarım kitabın yeni baskılarında düzeltilir bunlar.