Bu köşede dil yanlışlarına değinirken, örnekleri daha çok günlük gazetelerden veriyorum. Ama bu, dergilerin durumunun Türkçe açısından daha iyi olduğu anlamına gelmiyor. Siyasal dergiler bir yana, yazın dergilerinde bile bazen öyle şeyler görüyorum ki bunların hangi editör süzgecinden geçerek yayımladığını sorgulamadan edemiyorum.
Kendim de yayıncılık yapmış biri olarak dergileri önemsiyorum. Çünkü yazın dünyasının yüreği bana göre oralarda atıyor. Dergileri düzenli izlemezsem, edebiyatın nabzını tutamam, o dünyadan koparım diye korkuyorum.
Ancak bizim okur olarak böylesine önemsediğimiz yazın dergilerinin kaçı, kendilerine biçilen bu değerin ayrımında?
* * *
ANADOLU DERGİLERİ
Ülkemizde dibe vuran ekonomi, yayıncılığı da tümüyle darboğaza sürüklemiş durumda. Ama kurumsal kimlik kazanmış köklü dergiler, her şeye karşın, görece daha korunaklı sayılabilir.
Bir de Anadolu’nun çeşitli yörelerinde, bu işi özveriyle yürütmeye çalışan dergiler var. Örnek vermek gerekirse Ankara / Sincan’da Sincan İstasyonu, Zonguldak’ta Altıyedi, Trabzon’da Kıyı ve BKS (Bilim, Kültür, Sanat), Samsun / Bafra’da Edebiyat Nöbeti, Bursa’da Çini Kitap ve Sarmal Çevrim dergilerini sayabilirim. (Elbette Anadolu’da yayımlanan başka dergiler de var. Adlarını sayamadıklarım lütfen gönül koymasınlar!)
Peki, bu dergiler okurların beklentilerini yeterince karşılayabiliyor mu? İçlerinde çok nitelikli olanlar var kuşkusuz. Örneğin Abdülkadir Budak’ın yönettiği Sincan İstasyonu, ilk sayısından beri beğeniyle izlediğim dergilerin başında geliyor. Ama “amatörlüğü” olumsuz anlamıyla aşamayan dergilerin sayısı da az değil.
Ahmet Özer ve Ali Mustafa yönetiminde birkaç dönem çıkan ve 310. sayısıyla yayınını sonlandıran Kıyı, benim de uzun yıllar emek verdiğim bir dergiydi. Beş yıllık aranın ardından şimdi başka bir ekip yeniden çıkarmaya başladı bu dergiyi. Ne ki Anadolu’nun en uzun ömürlü dergisi Kıyı’nın yarım yüzyılı aşan birikimini yansıtan bir başlangıç olmadı bu. Umarım yeni sayılarında giderir eksiklerini.
Benzer bir değerlendirmeyi, Bafra’da yayımlanan ve baştan beri desteklediğim Edebiyat Nöbeti için de söyleyebilirim. Beşinci yılını tamamlamış olmasına karşın hâlâ acemilik dönemini yaşıyor bu dergi. Edebiyat Nöbeti, bağışlanmaz teknik özensizliklerinin yanı sıra dudak uçuklatan yazım yanlışlarıyla da bende düş kırıklığı yaratmaya başladı. Ayrıntılı eleştiriye gerek yok. Derginin her sayısında yinelenen bir duyuru metni var ki o bile tek başına durumun “vahametini” açıklamaya yetiyor! Abartmadan söylüyorum; dergiye yazı gönderme koşullarının açıklandığı bu duyurunun her tümcesi yanlış! O metni, önce özgün, sonra düzeltilmiş tümcelerle karşılaştırmalı olarak paylaşıyorum:
“Dergimize yazı / şiir göndermek isteyen dostlarımızın dikkatine
-“Gönderilen yazıların 2000 sözcükten (5 sayfa) fazla olmamalı.”
(Doğrusu: Gönderilen yazılar, 2000 sözcükten (5 sayfa) fazla olmamalı.)
-“Daha önceden hiçbir yerde (internette de dahil) yayınlamış olmamalı. (Edebiyat Nöbeti dergisine gönderilen bir yazının başka bir dergiye takma adla göndermek de dahil.”
(Doğrusu: Daha önce hiçbir yerde (internet dahil) yayımlanmış olmamalı.) (Edebiyat Nöbeti dergisine gönderilen bir yazıyı başka bir dergiye takma adla göndermek de dahil.)
“Ben derginize abone olacağım ama, benim öykü ve şiirlerimi yayınlar mısınız? önerisinde bulunulmamalı. (Eğer yazı / şiiriniz editörlerimiz tarafından yayınlanmayı değer bulunursa abone olmasanız da, dergiyi takip etmeseniz de zaten yayınlanır.”
(Doğrusu: “Ben derginize abone olacağım ama öykü ve şiirlerimi yayınlar mısınız?” diye sorulmamalı. (Eğer yazı / şiiriniz editörlerimiz tarafından yayımlanmaya değer bulunursa abone olmasanız da dergiyi takip etmeseniz de zaten yayımlanır.)
Bir yazın dergisinde Türkçe bu duruma düşürülmemeli!
Anadolu’da çıkan dergilere “pozitif ayırımcılık” uyguluyoruz ama “Türkçe kıyımı”nda kimseye ayrıcalık tanımıyoruz!
* * *
BİR ETKİNLİK DUYURUSU
Manos Kitap ile DİSK’e bağlı Gıda-İş Sendikası’nca düzenlenen Sennur Sezer Emek-Direniş Öykü ve Şiir Yarışması’nın ödül töreni, 12 Haziran’da İstanbul / Avcılar Barış Manço Kültür Merkezi Yıldız Kenter Sahnesi’nde yapıldı. Gıda-İş Sendikası’nın bu etkinliği duyuran açıklamasında da Edebiyat Nöbeti dergisinin yukarıdaki metnini aratmayacak dil yanlışları vardı. İşte o açıklamadan birkaç tümce:
“12 Haziran Pazar günü yapılacak etkinliklerde aydın, yazar, sanatçı, sendikacı, akademisyen, işçi ve emekçiler ile Sennur Sezer’in dostları ve sevenleri katılacak. Programa ayrıca DİSK’e bağlı sendikaların yöneticileri ve şube başkanları da etkinlikte yer alacaklar. (…) Programda Özcan Yaman’ın hazırladığı Sennur Sezer Fotoğraf Sergisi’nin açılışı ile başlayacak program, Bahtiyar Kaymak ve Üzeyir Karahasanoğlu’nun ödüllendirilen kitaplarını imzalayacakları stantla devam edecek. (…) Panelin ardından saat 18.00’de başlayacak olan ve sunuculuğunu Ayşen Şahin’in yapacağı ödül töreninde yapılacak konuşmaların ardından Mercan Selçuk Dans Topluluğu’ndan Dansçılar ve Sadık Gürbüz sahne alacak…”
Böyle bir Türkçe, Sennur Sezer adına düzenlenen yarışmanın niteliğine hiç yakışmıyor!
Bu etkinlik için bir de afiş hazırlanmış. Yarışmanın ödülleri şöyle yer alıyor afişte:
“Şiir ödül”, “Öykü ödül”, “Şiir jüri özel ödül”…
Bu nasıl Türkçe?
Böyle etkinliklerin duyuru ve afişleri, ilgili kurumların onayından geçmeden mi kamuoyu ile paylaşılıyor?
Neresinden baksanız üzücü bir durum… Âşık Paşa’nın 13. yüzyılda yakındığı bir olumsuzluğu günümüzde de yaşıyoruz sanki:
“Türk diline kimseler bakmaz idi.”
Sekiz yüzyıl sonra böyle mi olmalıydı?
* * *
HAFTANIN NOTU