Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde, Gümrük Müdürlüğü binasından gelen koku üzerine AFAD ve itfaiye ekipleri alarma geçmiş. Gaz maskesi ile yapılan ölçümler sonrasında binada kimyasal risk oluşturacak bir bulguya rastlamayan ekipler bina dışında da inceleme yapmışlar. Binaya gelen kanalizasyon hattında köpürmeler gözlemleyen itfaiye ekipleri tazyikli su basarak kimyasal sızıntı ihtimaline karşı hattaki suyun tahliyesini sağlamışlar.
Haber bu!
Okuyunca şaşırdım kaldım.
Zira, Dilovası’ndan geçenler bilirler; arabanın camlarını ve havalandırmasını kapatsanız bile ağır metal ve kimyasal koku her tarafınızı sarar. Bu bölgede 24 saat yaşayan insanları da düşünmeden edemezsiniz.
Bu durumda haberin sansasyonel olması için, örneğin “mis gibi deniz kokuyordu” veya “kır çiçeklerinin kokusu geliyordu” diye başlayan bir yazıyla karşılaşmalıydık.
Bu ilçe her daim simsiyah akan dereleri ile ünlüdür. Etraftaki fabrikaların bazılarından karışan atıklar ise sıradan olaydır. Kanser vakalarının çok görüldüğü, gündüz olmasına rağmen havanın her daim bulutlu ve sisli olduğu, körfezin karşı kıyısından baktığınız zaman “yangın var” izlenimi veren, sanayiye kurban edilmiş bir yerleşim yeridir.
Boya ve deterjan fabrikaları ile ağır çelik sanayi tesisleri evlerle dip dibedir.
Daha önce de yazdım; Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı eski Başkanı Onur Hamzaoğlu “annelerin sütünün yanında, bebeklerin dışkısında da, vücutta bulunmaması gereken ağır metaller tespit ettiklerini ” söylemişti. Arkasından da hocaya yapılmayan suçlama kalmadı. En sonunda 2016 yılında Üniversitedeki işine son verildi.
200’den fazla fabrikanın olduğu Dilovası’nda; çevreye, havaya, suya karışan kirlilik tehdidi sadece bu ilçede yaşayan 50 bin kişiyle de sınırlı değildir.
Yılın her günü yaşanan sıradan çevre sorunlarını kenara ayırıp, sadece tek olaya bağlı sonuçlara bakalım.
Bir sene önce, 12 Ocak 2017 tarihinde Dilovası’nda bulunan özel sektöre ait limandaki 2 tank arasında ikmal yapılırken, denize çok büyük miktarda akaryakıt sızmıştı. Olay sonrası çok sayıda deniz canlısı yaşamını yitirmiş, temizlik çalışması ise haftalarca sürmüştü. Çevre kirliliğine sebep olan firma ise 2 milyon 100 bin lira idari para cezası ile cezalandırılmıştı.
Şimdi bu cezanın ne kadar hafif kaldığını uzmanından dinleyelim.
Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) Kocaeli Şube Başkanı Sait Ağdacı yaptığı açıklamada; “Canlılarda ağır metallerin tespit edildiğini, İzmit körfezinden çıkan midye ve balıkların tüketilmemesi gerektiğini” ifade etti.
Bitmedi!
“Dökülen kirletici madde miktarının 100 tonun çok üzerinde olduğu ve Tavşancıl, Hereke, İzmit Marina bölgelerinden 6 ay sonra alınan numunelerde bile karadaki ve denizdeki canlılarda çok fazla miktarda ağır metallere rastlandığı” aynı uzmanın verdiği tamamlayıcı bilgidir.
Şimdi bu olayın sonrasına bakalım:
. Körfezden deniz mahsulü tüketmenin kanserojen riski vardır.
. Tüketici aldığı ürünün körfeze ait olup olmadığını hiçbir şekilde bilemez.
. Körfez balıkçısının satış kaybını ve zararını kim karşılayacak?
. Körfez kıyısındaki balık restoranlarının zararını kim üstlenecek?
. Hâlâ mavi bayrak aldatmacası ile halkın denize girmesi teşvik edilecek mi?
Sonuçta; “Dilovası’nda koku alarmı” demek acı bir şakadır. İnsana sorarlar, “hangi kokuyu mevcut ağır koku içinden ayırdınız da, alarm verdiniz?” diye.
Havaya, suya her türlü atığın rahatça boca edildiği yerde kimin atığını nasıl ayırdınız, bunu söyleyin bari…
Öyle ya, dostlar alışverişte mi görsün yani!