Siyasetin her alanında savrulan AKP yönetiminin dış politikadaki karnesi baştan sona kırıklarla dolu.
Cumhuriyet döneminde izlenen dış politikanın son 20 yılı -ki AKP dönemini kapsıyor- bence yok mesabesinde…
Son 60 yıldır gözlemci-gazeteci olarak geçmişe dönüp baktığımda 1960 sonrası izlenen dış politika ile son 20 yıl arasında geliştirilmeye çalışılan dış ilişkiler arasında dağlar kadar fark var.
Hatta son dönemde “başarılı bir atak” dediğimiz, ülkeyi batı dünyasına doğru götürecek tek bir adım bile yok.
Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül döneminde, AB konusunda alınan yol, ileri atılan bir adım dahi Türk halkını heyecanlandırmıştı.
Hepsi o kadar.
Sadece heyecanlanmakla kaldık.
Bir adım ileri gidemedik.
Suriye konusunda yaptığımız yanlıştan sonra pusulamış şaşmış durumda.
Kuzey komşumuz Rusya ile Ukrayna arasında patlak veren savaşta aracı olmak istedik.
Rus lider yanıt bile vermedi…
Nato’nun en güçlü ordularından birine sahip olmamıza rağmen bu örgüt bizi iplemiyor bile.
Tabii Nato’nun tavrı karşısında sayın Erdoğan “Sen beni tanımıyorsan, ben seni hiç tanımıyorum” anlamına gelen değişik tavırlar sergilemekten geri kalmadı.
Bari her zaman olmasa da ara sıra haklı olabileceğimiz görüşler ortaya konabilseydi.
“Kör gözün” parmağı gibi aynı şeyleri kendine “yontup” ortaya koyarsan elin oğlu” Hoop” diyebilir…
Neticede Batı dünyası ve liderleri de “geri zekâlı” değil.
Bir sağa¸ bir sola giderseniz, bugün ABD deyip, yarın Rusya derseniz, yani çizginizde” zik-zak” yaparsanız, buna “istikrarlı dış politika” denmez, tam aksine “dansöz siyaseti” denir ki, uluslararası arenada bu hal ve tablo pek makbul değildir…
Son 20 yılda görev yapan AKP’nin dışişleri bakanları gözümün önüne geliyor da…
Nedense, hiç yokken katıla katıla gülüyorum…
Ancak, şu anda görev yapan sayın bakan gözümün önüne gelmiyor mu?
Bu kez, ağlayasım, olmayan saçlarımı yolasım geliyor.
Bu iki hal de, bani için iyiye işaret değil, bunu da biliyorum…
1960 sonrası, rahmetli Demirel döneminde görev yapan rahmetli “Monşer” İhsan Sabri Çağlayangil aklıma geliyor sık sık…
İzlenen siyaseti ve dış dünyadaki itibarımızı hatırlıyorum da…
İçim titriyor inanın…
Meğer o zamanlar Türkiye’nin “merkez ağırlığı” ne kadar da fazlaymış…
Şu anları görüyor, yaşıyorum da…
Bu hallere mı düşecektik diye hep karalar bağlıyorum.