TV dizilerinin diliyle ilgili yakınmalar artıyor. Zaman zaman değiniyoruz bu konuya ama gelen iletilere bakılırsa yapımcılar ve senaristler Türkçeye yeterli özeni göstermiyorlar.
Bir yazımızda, “İnci Taneleri” dizisinde Yılmaz Erdoğan’ın doğru Türkçe konusunda farkındalık yaratma çabasını olumlu bulduğumuzu söylemiştim. Okurlarımız, başka dizilerde de aynı yaklaşımı görmek istediklerini belirtiyor. Örneğin Ferhat Toksöz adlı okurumuz şöyle yazmış:
“Sayın Aşut merhaba,
‘İnci Taneleri’ konulu yazınızla hislerimize tercüman oldunuz. Keşke ‘Sandık Kokusu’ senaristleri de yazınızı okusalar da dizideki kadın oyuncuya iki lafın başında ‘tabii ki de…’ dedirtmeseler! Ben çok rahatsız oluyorum bu konuşmalardan. O yüzden diziyi izlemeyi bıraktım.”
Bir başka okurumuz Aziz Naci Doğan da aynı diziyle ilgili tepkisini şöyle dile getirmiş:
‘Sandık Kokusu’ dizisindeki ‘tabii ki de’ söylemi tam gaz sürüyor. Uyarılara aldırmayan senaristlerin bu ısrarını ayıplıyorum.”
Yapımcılar ve senaristler, umarım artık duymuşlardır bu eleştirileri…
* * *
YABANCI SÖZCÜKLER
Okur yakınmaları, dizilerdeki yanlış söylemlerle sınırlı değil. Yabancı sözcük kullanımına ilişkin de eleştiri mektupları alıyorum. Örneğin Hüseyin Portakal, öz Türkçeyi benimsemiş okurlarımızdan biri. “Dil, bir insanın ve bir ulusun kimliğini temsil eder. Ben asla ırkçı değilim ama konu dil olunca ödün vermek istemiyorum” diyor. Türkçeyi bozan toplum kesimlerini ise şöyle sıralamış: “Din eğitimi görenler, kolejlerde okuyanlar ve gazeteciler…”
Okurumuz, doğru Türkçenin ancak nitelikli öğretmenlerden okullarda öğrenilebileceği görüşünde. Kendi deneyimini anlatırken, “Benim Orta 1′ de Ataç’çı bir Türkçe öğretmenim vardı. Arı Türkçeyi ilk ondan öğrenmeye başladım” diyor ve dil tutumunu şu örneklerle açıklıyor:
“Türkçesi dururken yabancı sözcük kullanılmasını anlayamıyorum. Örneğin ‘kıymalı ekmek’ varken neden ‘lahmacun’ diyelim? ‘Ölüm’ dururken Arapça ‘vefat’a gerek var mı? ‘Önemsemek’,‘ ehemmiyet vermek’ten daha güzel değil mi?”
“Türkçesi varken…” yaklaşımı, özleşme konusunda benim de ilkesel olarak önemsediğim, benimsediğim ve savunduğum doğru görüştür.
“Güzel dil Türkçe bize / Başka dil gece bize” (Ziya Gökalp)
* * *
KISA-KISA
Ergin Yıldızoğlu’nun “Sanat ve Kitch: Kızıl Goncalar” başlıklı yazısından bir tümce:
“Dizinin iki bölümünü dikkatle izledim; sinematografisine, aktörlerin performansına yönelik bir eleştirim yok.” (Cumhuriyet, 1 Ocak 2024)
“Aktör” sözcüğü Fransızcadan dilimize girmiştir ve “erkek oyuncu” anlamındadır. Ama sözü edilen dizide yalnızca erkekler oynamıyor. Bu durumda kadın oyuncuların “performansı” yok mu sayılıyor? Oysa “aktörler” yerine cinsiyet vurgusu içermeyen “oyuncular” sözcüğü kullanılsaydı böyle eril bir anlam çıkmayacaktı tümceden.
* * *
Bodrum Turgutreis’teki Migros merkez otoparkında bir uyarı levhası:
“Bariyerin altından yaya geçişi sağlanmamalıdır.”
“Bariyerin altından yayalar geçemez” demek varken “geçiş sağlanmamalıdır” demek, tam da kulağı ters taraftan göstermektir!
* * *
Benzer bir tümce de Nazım Alpman’dan:
“Oysa şah damarında tıkanma tespiti yapılmıştı.” (“Metin Uca Olmak!”, BirGün, 23 Kasım 2023)
“Şahdamarında tıkanma tespit edildi / saptandı” yerine “tespiti yapıldı” demek biraz tuhaf kaçmıyor mu sevgili dostum?
HAFTANIN NOTU
Özgür Özel’in Gizemli İşleri!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, “siyaseti normalleştireceğim” diyerek Recep Tayyip Erdoğan’la AKP Genel Merkezi’nde görüşmesi büyük olay oldu. Yazılı ve görsel medyada akşam sabah bu konu konuşulurken, Özgür Özel beklenmedik bir hamle daha yaptı ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye “nezaket ziyareti”nde bulundu. Ama Bahçeli, bu görüşme öncesinde partisinin Grup toplantısında konuşurken kendisine pek de “nezaketli” davranmadı. Böyleyken, bugünlerde “herkesi kucaklama” aşkı kabaran Özel, bu buluşmadan vazgeçmedi.
Daha önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” açılımıyla aylarca oyalanmıştık. Şimdi de ardılının “kucaklaşma” ziyaretleriyle zaman yitiriyor, gündem değiştiriyoruz…
Bir de şu var: Özgür Özel, siyasal partilerle görüşmelerini saydam biçimde kamuoyu ile paylaşma sözü vermişti ama sözünü tutmadı. Ne Erdoğan’la ne Bahçeli ile baş başa görüşmesinin ayrıntılarını açıkladı. Tepkiler karşısında parça buçuk şeyler söylemeye başladı. Görüşmelerin perde arkasını daha çok gazetecilerin kulis bilgilerinden öğrenmeye çalıştık. Bu mudur açık ve saydam politika? Madem bilgi saklayacaktınız, bari kamuoyunu beklentiye sokmadan gizli yapsaydınız görüşmelerinizi!
Kimse yanlış hesap yapmasın. “Yumuşama” ve “normalleşme” söylemleri yanıltıcıdır. Erdoğan yumuşamıyor, öyle görünerek zaman kazanmaya çalışıyor!
Halk, yerel seçimlerde CHP’ye bir kredi açmıştır. Parti elitleri eğer bu güveni boşa çıkarır, Saray rejimine hayali beklentilerle koltuk değneği olmaya kalkarlarsa, 31 Mart’ta ülkenin siyasal haritasını değiştiren “emanet oylar”, geldiği gibi geri gider! CHP de bir daha iktidar yüzü göremez!
Kazanmak önemlidir ama kazanımları korumayı bilmek çok daha önemlidir.