Haldun Simavi’nin ortanca oğluydu Süleyman. Yaşlı bir kadına çarpmıştı. Çarpmakla kalmamış, kaçmış; öylece bırakmıştı kadıncağızı Haliç Köprüsü’nün üzerinde. Babası Amerika’daydı o günlerde Süleyman Simavi’nin. İş başa düşmüştü. “Tutuksuz yargılayalım” diye sağa sola ricada bulundu “Basının Amiral Gemisi” Hürriyet’in büyük patronu Erol Simavi. Zamanın Eyüp Savcısı’yla görüştü hemen. Ne var ki savcı önce “olur” dese de “başıma iş açılır” diye düşünmüş olacak ki tutuklama kararı aldı mahkeme. Basının efsanevi isimleri Simaviler’in oğlu hapisteydi. Kara kara düşünüyordu Erol Simavi, Divan Oteli’nin roofunda. “Ağabey neyin var?” sesiyle irkildi. “Yeğenim kaza yaptı. Sağmalcılar Cezaevi’ne gidiyor. Ağabeyim de burada yok…” dedi. Az önce yanına gelen adam oturduğu yerden fırlayıp telefonun başına geçti. Emirler yağdırıyordu karşısındakine. “Revire kaldırılsın. Köfte, pirzola yaptırın, içki istiyorsa…” dedi. “İçmez…” diye araya girdi Erol Simavi.
Kimdi tek bir telefonla Süleyman Simavi’yi revire aldırtan kişi? Dündar Kılıç…
Mafya ve basın
64 yıllık yaşamında tam 38 kez tutuklanan “Düzen kahpe, biz kabadayıyız. Gangster başka, mafya babası başka, kabadayı başka…” diyen Dündar Kılıç. Çok kişi ona “Mafya Babası” dese de o kendisine “kabadayılığı” seçmişti. Çocuk yaşında takmıştı bıçağı beline. İyi de ne işi vardı Fransız Rivierasının, gazinoların gediklisi Erol Simavi’yle? Dosttu onlar…
Hikâyesi düne de bugüne de ışık tutan bir dostluktu onlarınki. Günlerden bir gün Taşlık Gazinosu’nda otururken kartını göndermişti Dündar Kılıç, Simavi’ye. Bir süre önce Haldun Simavi’nin Günaydın Gazetesi’ni basmıştı Kılıç’ın adamları; tanıyordu biliyordu elbet, “Kabadayı Dündar”ı. Ertesi güne randevulaştılar. Dakika sektirmeden gitti Dündar Kılıç randevuya. Biraz sohbet ettiler. Dündar Kılıç’ın iyi bir kitap okuru olduğunu öğrenince şaşırdı Erol Simavi. O gün orada “Abi ufak tefek oyun da oynatabileceğim bir kahvehane açmak istiyorum. Bir kere adım çıkmış kötü yola düşmek istemiyorum. Yardım et” diyen Kılıç’a yardım etti Erol Simavi. Gel zaman git zaman, “Gel sana bir reklam ajansı kuralım. Bu gazinoların reklamını alırsın” dedi Dündar Kılıç’a Hürriyet’in patronu. Kurdular “Cem Ajans”tı adı. Eğlence dünyasının boy boy ilanları o ajansta toplandı ne hikmetse. Sadece gazinolar mı? 12 Eylül sonrası liberal ekonomi rüzgârıyla palazlanan kim var kim yoksa; Vakko, Kastelli…
Dündar Kılıç, ilanları Cem Ajans’ta topluyor. Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanıyordu. Hoş sonraları bozulsa da güzel dostluktu o zamanlar. Güzel ve kârlı…
Mafya basın ilişkisinden mafya siyasetçi ilişkisine
“İnsan Hürriyet’ini satar mı? Satmaz!” demişti Erol Simavi. Yine de sattı Hürriyet’i. Yıl 1994’ti.
“Karanlıkta koşanlar düşer” demişti o ölümün ardından Dündar Kılıç. Alaattin Çakıcı’yla evliydi kızı Uğur. Uludağ’da öldürdü Çakıcı’nın adamları onu… Emlak Bankası skandalıyla ilgiliydi her şey. “Aracı olmamızı Özallar istemişti” demiş, Özalları suçlamıştı Dündar Kılıç. 8 milyon dolar kara paraydı söz edilen. İçinde Özal’ın eşi, kızı ve oğlunun da bulunduğu eski bir hikâye bu. Eski ve uzun… Eski bir mafya hikâyesinde tanıdık bir yüzdü Çakıcı. “Dün dünde kaldı cancağızım” diyor ya şair. Keşke…