Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli geçtiğimiz haftalarda yaptığı bir konuşmasında; “Türkiye’de konuştuğumuz bir şey var, o da et ithalatı. Senelik 60-100 bin ton et ithalatı yapmışız bugüne kadar. Bu günlerde çok ihtiyacımız yok gibi görünse de hayvan sayımızda bir miktar eksiğimiz var. Yoksa Türkiye’nin protein üretiminde eksiği yok. Et yerine balık, tavuk, hindi yesek bu iş çözülecek. 2002’de vatandaşlar 6 kilo et yiyormuş. Şu anda 15 kilo yiyor ama şunu unutmamamız lazım, işin sağlık tarafı da var. Eti biraz daha az yiyelim, diğer taraflara gidelim. Et yerine balık tüketelim” demiş.
Sayın Bakan’ı bu konuda haklı bulamıyorum. Sebepleri detaylı anlatacağım ama kısa cevap olarak; eskiden kişi başına daha fazla et tükettiğimizi ve bu günkü tüketimle diğer ülkelerin hayli gerisinde olduğumuzu önceden belirteyim.
Ayrıca çoğunlukla isabetli tespitler yapan Fatih Altaylı da Bakan’ın görüşünü desteklemiş. O zaman bir de onun söylediklerine kulak verelim.
Sayın Altaylı diyor ki; “Ben kendi adıma Bakan Pakdemirli’ye katılıyorum. Bugün artık kırmızı et tüketimi ayıplanan bir mesele haline geldi. Gelişmişlik göstergesi olmaktan çıktı, tam aksine dünyaya karşı işlenen bir suç, bir çevre düşmanlığı oldu. Kırmızı et tüketim talebi ve buna bağlı olarak artan üretim, doğal kaynakların ve tatlı su kaynaklarının gereksiz tüketimine ve üretimin saldığı sera gazları nedeniyle çevre felaketlerine yol açıyor. Medeni toplumlar, kırmızı et tüketimini daha düşük oranda tutup, tavuk ve balık gibi çevreye daha az zararlı hayvansal proteinlerin yanı sıra, bitkisel protein kaynaklarına yöneliyorlar. Türkiye’nin yapması gereken de budur.”
Herhalde Altaylı zaman darlığından araştırmayı eksik yapmış. Aşağıda birçok ülkenin kişi başı et tüketim miktarlarını vereceğim. ‘Medeni’ diye belirttiği gelişmiş ülkelerin tamamının kırmızı et tüketimi bizim kat be kat üzerimizdedir.
Dünyada kırmızı etin payı yüzde 67, kanatlı etin payı yüzde 33 iken, Türkiye’de durum tam tersidir. Kırmızı etin payı yüzde 38, kanatlı etin payı yüzde 62’dir. Bu durumda bizden 3-4 kat daha fazla tüketen ülkeler tıkınmaya devam ederlerken çevreyi ve özellikle atmosferi korumak bize kalıyor öyle mi?
Şimdi gelelim bizim tüketimi neden düşüremeyeceğimiz gerçeğine…
Tıp insanlarına göre; “sağlıklı yetişkin bir insan günde ortalama 70 gr kırmızı et tüketmelidir.” Bu da yılda ortalama kişi başı 25 kg kırmızı et tüketilmesi gerektiğini işaret eder. Türkiye’de kişi başına et tüketimi, 2016 verilerine göre 37,3 kg’dır. Bunun 14,8 kg’ı kırmızı et, 22,5 kg’ı ise kanatlı etidir. Toplam olarak bile et tüketimimiz oldukça düşüktür. Bu rakamlar; ABD’de 120, Avustralya’da 111,5, Yeni Zelanda’da 106,4, Avusturya’da 102, Arjantin’de 98,3, İspanya’da 97, İsrail’de 96, Kanada’da 94,3, Portekiz’de 93,4, İtalya’da 90,7, Fransa’da 86,7, İngiltere’de 84,2, Yunanistan’da 74,8, Rusya’da 62,9, Bulgaristan’da 53, Ukrayna’da 48,5, Ermenistan’da 45,8, Gürcistan’da 25,5, Suriye’de bile 22,8 kilogramdır (Kaynak: İngiliz Telegraph).
TÜİK verilerine göre, 2002 yılında kişi başı kırmızı et tüketimi 6,7 kg gözüküyor. Bu inanılması güç bir rakamdır. Sebebi; 2010 öncesinde TÜİK verileri mezbaha dışı kesimleri kapsamıyordu. Kanıtı; 2009’da 412 bin ton gözüken kırmızı et üretimi, 2010’da 781 bin tona yükselmiş. İki yıl arasında 2 kata varan artışın sebebi, mezbaha dışı kesimlerin de istatistiğe dâhil edilmeye başlanmasıdır.
Gıda sektörünün içinde yaşayanlar için son 10 yıl hariç Türkiye’de kayıt dışı kesim rakamlarının oldukça yüksek olduğu biliniyor. Kaldı ki bunu destekleyen resmi kurum açıklamaları da var. DİE (TÜİK’in eski adı) açıklaması: “Türkiye’de mezbaha dışı hayvan kesimi yüzde 67-80’i buldu.”
Uzmanlar, 2002-2003 yıllarında kayıtlara yansımasa da yıllık kırmızı et tüketiminin kişi başına 17-20 kg olduğunu belirtiyorlar. O yıllarda kayıt dışı en bilinen tüketim şekilleri olarak; ‘kendin pişir-kendin ye’, ayaküstü beslenmede ‘döner ve köfte ekmek’ ile kurban kesimleri öne çıkıyor (Kaynak: TGRT Haber- 4.02.2004).
Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Şahsene Anar da, Türkiye’de o yıllarda yıllık kişi başı kırmızı et tüketiminin 20,2 kilogram olduğunu FAO’nun (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) verilerine dayandırarak açıklamış (Kaynak: Hürriyet – 16.10.2002).
Peki bu yetersiz miktardaki kırmızı eti bile tüketirken içimiz rahat mı?
Türkiye’de domuz kesimi yok mu?
Var. İnternet ortamında ülkemizde kaç domuz çiftliği olduğu görülebilir.
Yabancı turiste hizmet veren otellerde kullanıldığı, bazı market reyonlarında bulunduğu, çok ucuz olduğu için et ürünlerine (salam, sucuk, sosis) karıştığı sıradan haberler içinde yer alıyor. Ayrıca resmi kurumların tahlil raporlarında da çıkıyor.
Demek ki bilmeden hepimiz tüketebiliyoruz.
Sadece bu kadar mı?
Hayır, güvenlik güçleri devamlı baskınlar yapıyor ve tonlarca at, eşek eti imha ediyorlar ve kesilmeye hazır canlı hayvana da el koyuyorlar.
Peki yakalanmayanlar nereye gidiyor?
Kullanan bazı lokantaların ve et üretimi yapan işletmelerin isimlerini, ilgili Bakanlığın taklit-tağşiş listelerinden izlemek mümkündür.
Tekrar ana konuya dönecek olursak; TÜİK verilerine göre 2016 yılında 1.173.042 ton kırmızı et üretimi yapılmış olup, üretimde yüzde 90,3 sığır eti, yüzde 7 koyun eti, yüzde 2,6 keçi eti pay almış.
2016 yılında 1.879.018 ton tavuk üretimi yapılmış.
SETBİR Yönetim Kurulu Başkanı Tarık Tezel, Mayıs 2017’de ulaşılabilir hedef olarak kişi başı yıllık kırmızı et tüketim miktarını 21 kg olarak açıklamış.
Bakan’ın azaltılmasını istediği tüketim miktarı ise 14,8 kg‘dır. Sayın Tezel’e katıldığımı ve bu rakamın da aşılması gerektiğini belirtmek isterim.
Çünkü dünyada kişi başı ortalama et tüketimi 43 kg/yıl. Bir ABD’li 120 kg/yıl et tüketirken, bir Hintli 4 kg /yıl tüketiyor.
Ülkemiz dâhilinde de benzer bir durumun gerçekleşmesi doğaldır. 80 kg/yıl tüketen üst gelir grubu yanında, 3 kg/yıl tüketen alt gelir grubu da var. Yani ortalama tüketim miktarına bakıp “daha az tüketin” demenin haklılığı yok. Çünkü çoğunluk zaten tüketmiyor!
O zaman ne yapmak gerekiyor?
Halk sağlığı için üretimin artırılması zorunlu hale geliyor.
Bu mümkün mü?
Elbette mümkün. Dünya nasıl halletmişse bizim de o yoldan ilerlememiz gerekiyor. Ülkemizde etin fiyatı satın alma gücü açısından karşılaştırıldığında oldukça pahalıdır. Türkiye’de 45-55 TL arasında değişen fiyat Avrupa ülkelerinde 6-9 Euro aralığındadır.
Fiyat kıyaslamasında, AB ortalama net asgari ücretinin de 876 Euro olduğunu unutmayalım. Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, Belçika, Hollanda net asgari ücretleri 1100 euronun da üzerindedir. Hadi biz kendimizi bu ülkelerle kıyaslamayalım ama en azından ete daha kolay ulaşalım değil mi?