Danıştay’a düzenlenen saldırının üzerinden birkaç saat geçmişti henüz. Gelen haberlere bakılırsa, çorap söküğü gibi çözülmüştü olay. Cumhuriyet Gazetesi’ni bombalayanlar da aynı kişilerdi. Daha sorgulamalar devam ederken, Mehmet Ali Şahin’in Meclis kürsüsünden “birtakım sürprizlere de hazır olun” açıklaması şaşkınlık içinde bıraktı hepimizi. Haberi aldığımda, Türkiye’nin en iyi dedektiflerinden biri, Naim Tatar vardı yanımda. Bu kadar kısa sürede sonuca ulaşılmasına benim gibi o da çok şaşırdı. “Bunda bir bit yeniği var” dedi. Danıştay saldırısının soruşturması devam ederken arka arkaya “şok gelişme”lere tanık olduk. Eski asker Muzaffer Tekin, polis kaynaklarınca “Danıştay saldırısının kilit ismi” olarak gösterildi önce. Çete ortaya çıkarılmıştı artık. Manşetlerden “Albay Muzaffer” inmedi günlerce. “Muzaffer Tekin Susurluk’tan bakıyor”du, Muzaffer Tekin “Danıştay cinayetinin azmettiricisi”ydi. Günlerce Türkiye’nin gündemini asılsız haberlerle meşgul ettiler, zorla işin içinde asker var dedirtmeye çalıştılar. Komploların altı o kadar boştu ki tutmadı. Ergenekon’dan girdiler, TMT’den çıktılar. Ama olmadı… Muzaffer Tekin’in Danıştay’a yapılan saldırıyla ilişkisini bir türlü kuramadılar. Ve çıkarıldığı mahkeme tarafından serbest bırakıldı “Albay Muzaffer”.
Dezenformasyon inanılmaz boyutlara ulaştı. Olay daha soğumamıştı ki, “Atabeyler operasyonu” taşındı bu kez de manşetlere. Operasyonda ele geçirilen çetenin üyeleri arasında yine askerler vardı. Polis yetkisini de aşarak, Genelkurmay’ı bilgilendirme gereği bile duymadan operasyona girişmişti bile. Emniyet Sözcüsü İsmail Çalışkan, kurumlararası çatışma yaşanmadığını, Genelkurmay’ın bilgilendirildiğini söylüyordu ama Genelkurmay’ın açıklaması Çalışkan’ı yalanlıyordu. Genelkurmay Başkanlığı yaptığı açıklamada, operasyonu basından öğrendiklerini açıklıyor ve Çalışkan’ı yalanlıyordu. Açıklamada, “basında yer alan haberler Genelkurmay Başkanlığı’nca ihbar kabul edilerek Genelkurmay Askerî Savcılığı’nca yapılan hazırlık soruşturması üzerine Genelkurmay Askerî Mahkemesi’nce söz konusu askerî personel tutuklanarak Askerî Ceza ve Tutukevine konulmuştur” denilerek, bilgi ve belgelerin Genelkurmay’dan önce basın kuruluşlarına ulaşmış olmasına dikkat çekiliyor.
Danıştay saldırısından sonra iyice su yüzüne çıkan bir polis – asker çekişmesi dikkatlerden kaçmıyor. Genelkurmay’ın son açıklaması adeta Emniyet-TSK arasındaki çatışmanın belgesi niteliğinde. TSK, bünyesine sızmış olan Fetullahçılar temizlendikçe bu düşmanlık artıyor. İrticai faaliyetleri nedeniyle TSK’dan atılanlar İslam ülkelerinin Türkiye’deki elçiliklerinde çok yüksek maaşlarla işe alınıyor, mükafatlandırılıyorlar.
Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Nuh Mete Yüksel’in hazırladığı “Fetullah Gülen İddianamesinin “4-Yurt İçi Faaliyetler” başlığı altında yer alan şu iki paragraf, gerçekten çok dikkat çekici. Tekrar okumakta fayda görüyorum:
“Fethullah GÜLEN Grubunun özellikle eğitim alanında zaman zaman devletten de ileri imkânlara sahip olduğu gözlenmektedir. Fethullah GÜLEN Grubu, planlı, programlı, sinsi çalışmalarının önünde tek engel olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini görmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı uyguladığı politika, hoş görünme, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı bazı politikacılardan alınmış tavizlerle polisi güçlendirme, böylece denge sağlama, etkinleştiği polis camiasını gerektiğinde Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı kullanma şeklindedir.”
Önümüzdeki günler, Mehmet Ali Şahin’in de dediği gibi, önemli sürprizlere gebe gibi gözüküyor.