Ortadoğu’nun vahası Filistin tarih boyunca barış ve huzur görmedi. Üç büyük dinin merkezi olması da Filistin’i barışa, refaha kavuşturmadı. Tersine, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar için “kutsal topraklar” olması, Filistin’de daha fazla kan ve gözyaşı akmasına yol açtı.
Günümüzde Filistin yine kanıyor, yine gözyaşıyla sulanıyor. Filistin halkı kaçıncısı olduğu sayılamayan trajedilerden birini daha yaşıyor. Gazze şeridinde egemen radikal İslamcı HAMAS’ın “Aksa Tufanı” saldırısının ardından bir ayı aşkın süredir İsrail ordusu Gazze’de soykırım ölçüsünde katliam yapıyor, hastaneleri bile bombalıyor. Öldürülen Filistinli sayısı (çoğunluğu kadın ve çocuk) 10 bini geçti; yaralı sayısı 30 bin dolayında. İsrail, Gazze’nin zaten derme çatma altyapısını tahrip ediyor, hastaneleri, okulları, ibadethaneleri, elektrik santrallerini vuruyor. Evi başına yıkılan Filistinli bir kez daha savaşın dehşetinden kaçınmak için yollara düşüyor. Ajans haberleri doğruysa, Gazze halkının yüzde 70’i canını kurtarmak için yollara düşmüş. Gaddarlık, Filistin’in diğer yarısı Batı Şeria’da da sürüyor, yüzlerce kişinin öldürüldüğü bildiriliyor.
Gaddarlıkta sınır tanımayan İsrail, elinden gelse Filistin’i tümüyle insansızlaştıracak. Baş koruyucusu ABD ile birlikte Gazze halkının Sina Çölü’ne ya da dünyanın çeşitli ülkelerine tehcir edilmesi (hatta diplomasi koridorlarındaki söylentiler doğruysa, 750 bin kadarının Türkiye’ye tehciri) için çabalıyor.
Sürekli yinelenen trajedi karşısında öteki Batılı emperyalist ülkeler de İsrail’e arka çıkıyorlar. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa liderleri adeta nöbetleşe İsrail’e destek ziyareti yapıyorlar. ABD Başkanı Biden, İsrail’in hastane saldırısı için bütün dünyanın gözü önünde “Siz yapmadınız karşı taraf yaptı” diyebildi.
Her şeye karşın İsrail destekçisi Batı ülkelerinde halklar İsrail’in gaddarlığını, hükümetlerinin İsrail’e desteğini protesto ediyorlar. Yahudi sermayeli şirketlerde işçiler greve gidiyor. Protesto gösterileri çoğu kez polis tarafından dağıtılıyor; “liberal demokrasi” makyajı pul pul dökülüyor, altından faşizmin çirkin yüzü çıkıyor.
Dünyanın geri kalanında ise akan kanı durdurmak için (zoraki kınama açıklamalarının ötesinde) ne Birleşmiş Milletler ciddi bir çaba gösteriyor ne de İslam dünyası ortak bir ses veriyor. Arap ülkeleri Gazze’den yükselen çığlıklar karşısında neredeyse İsrail ile aynı saftalar.
Arap ve İslam coğrafyasındaki seyirciliğe karşın İsrail, ırkçı dinci faşist saldırganlığını uluslararası kamuoyunda meşrulaştırmak konusunda eskisi kadar rahat değil. Batı ülkelerindeki barış ve demokrasi güçlerinin tepkilerinin yanı sıra İsrail’de bile dinci faşist Başbakan Netanyahu’ya karşı çok ciddi tepki gösteriliyor. Netanyahu’nun evinin ve Meclis binasının önünde protesto gösterileri yapılıyor, “Katil Netanyahu” sloganı atılıyor. Beştepe sarayının önünde “Katil Erdoğan” diye slogan atılması ya da TBMM kapısında AKP hükümetinin istifası için çadır kurulması gibi protesto gösterileri yani. İsrail Türkiye’den daha mı demokrat nedir?
***
İsrail’in Türkiye’den daha demokrat olup olmadığı sorusu bir yana, Erdoğan Filistin’e (daha doğrusu HAMAS’a) sahip çıkıyor, mangalda kül bırakmıyor. Ne zaman İsrail Gazze’ye saldırsa Erdoğan “Terör devleti İsrail, bir kez daha Gazze’ye saldırdı; plajda oynayan masum çocukları vurdu. Bunlar barbarlıkta Hitler’i bile geçtiler” diyor ve İsrail’le ilişkilerin düzelmeyeceğini vurguluyor. Öyle ki, HAMAS ile kader birliğinden söz ediyor, her fırsatta “Biz sendelersek Kudüs düşer; Filistin, Arakan, Somali düşer” diye propaganda yapıyor. Son olarak, “Batı Hamas’ı terör örgütü olarak görüyor. Hamas terör örgütü değil topraklarını korumaya çalışan kurtuluş ve mücahitler grubudur” dedi.
(Ara not: Sadece Batı ülkeleri değil Katar dışında Arap ülkeleri de HAMAS’ı terör örgütü olarak görüyorlar, bu yüzden Gazze’deki katliama seyirci kalıyorlar. Hoş, Şeria’daki katliamlar da Arap ülkelerinin çokça umurunda değil.)
Erdoğan Gazze için mangalda kül bırakmıyor ama diplomaside ve Filistin sorununda ağırlığı yok. En fazla kullanışlı aparat rolünde. ABD Dışişleri Bakanı Blinken, aradan bir ay geçtikten sonra nihayet Gazze konusunu görüşmek üzere Ankara’ya gelmiş. İktidar medyasına göre Blinken’a haddi bildirilmiş. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan misafirini soğuk karşılamış, kendisini kucaklamasına izin vermemiş. Görüşmelerde Blinken Kudüs’ün Ay Yıldız çerçevesine gömüldüğü bir masa üstü heykelcikle birlikte görüntülenmiş. Böylece Filistin ve Kudüs’ün ay yıldızın himayesinde olduğu mesajı verilmiş. Dahası, aynı gün Erdoğan Ayder Yaylası’na giderek, Blinken’ın kendisiyle görüşme isteğine kapıyı kapatmış. Böylece muhataba en üst düzeyde yanıt verilmiş…
İktidar beslemesi medya aparatları ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in Ankara ziyaretini ciddi ciddi böyle anlatıyorlar. Kim inanırsa diyeceğim ama inanan öyle bir çoğunluk var ki! Osmanlı döneminde mabeyin katipleri nasıl kaydettilerse, bugün de saray beslemeleri öyle kaydediyorlar ve yayımlıyorlar; bir de gazeteci sayılıyorlar! Yuh olsun böyle gazeteciliğe!
***
Resmi diplomaside ve resmi medyada bunlar olurken Erdoğan mangalda kül bırakmıyor. Ama Filistin’le ilgili diplomaside Erdoğan’ın ağırlığı yok. Zira Erdoğan, iç politikada nasılsa dış politikada da öyle. İdeolojisi ve inancı gereği içerde ayrıştırıyor, ötekileştiriyor, cepheleştiriyor. Aynı şekilde komşuları ve İslam ülkeleri arasında çıkan sorunlarda arabulucu olmak yerine anlaşmazlığın tarafı oluyor. Çok daha somut söylemek gerekirse, Ortadoğu’da ve İslam dünyasında Müslüman Kardeşler eksenli dış politika izliyor. Yemen’de ve Darfur’daki Müslüman katliamına sessiz kalıyor ama Filistin’deki saflaşmada FKÖ’nün değil radikal dinci HAMAS’ın tarafında yer alıyor. HAMAS’la “kardeşlik” düzeyinde yakınlaşınca arabulucu olmak için İsrail’le diyalog kuramadığı gibi ne İslam dünyasını harekete geçirebiliyor ne de uluslararası toplumu.
***
İsrail’le ticaret Filistin’le kasavet
Erdoğan Müslüman Kardeşler eksenli dış politika izliyor, HAMAS’ı sahipleniyor ama kardeşlik de bir yere kadar. Resmi verilere göre, Türkiye/İsrail ikili ticaret hacmi 2022’de 9 milyar dolar dolayında. İsrail’in en çok ticaret yaptığı ülkeler listesinde Türkiye ilk 10’da yer alıyor. Türkiye’nin İsrail’e ihracatında başı çelik çekiyor. İsrail, ithal ettiği çeliğin yüzde 65’ini Türkiye’den alıyor. Yani İsrail’in en önemli çelik tedarikçisi Türkiye. Bu demek oluyor ki, Gazze’ye düşen bombaların çeliği Türkiye’den gidiyor.
Irak Kürdistanı’nda çıkarılan petrolün Türkiye üzerinden İsrail’e gittiği sır değil. Azeri petrolünün Türkiye aracılığıyla İsrail’e gittiği de sır değil. “Erdoğan’ın ‘Hamas terör örgütü değildir’ dediği günlerde Seaviolet gemisi Ceyhan limanından aldığı 1 milyon varil ham petrolü İsrail’in Eilat limanına boşaltıyordu.” Bu ticarete Erdoğan’ın oğlu Burak’ın gemi(cik)leri de aracılık ediyor mu? Geçmişte buna ilişkin soru önergeleri TBMM’de yanıt bulamadı.
Netice-i kelam, AKP Türkiye’si ile İsrail arasındaki ticaret böyle ballı kaymaklı olunca, Erdoğan’ın niçin en üst perdeden İsrail karşıtı söylem tutturduğu çok daha iyi anlaşılıyor. Kendi itiraflarıdır. Bir dönem AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik, Erdoğan’ın İsrail karşıtı söylemini “milletin gazını almak” olarak nitelendirmiş, “Erdoğan’ın bu çıkışları olmasa Türkiye’de antisemitizm daha çok artar” deyivermişti. (Milliyet, 14 Haziran 2010)
Sözün özü, Filistin’de yaşanan insanlık trajedisi, İsrail bombalarıyla parçalanan çocuk bedenleri, Erdoğan için iç politikada seçmenlerine yönelik propaganda ve ajitasyon için istismar edeceği, sıradan bir mağduriyet olmaktan öte bir değer taşımıyor. Arap ve AKP sermayedarları İsrail’le ticarette kasalarını doldururken olan Filistin halkına oluyor. Bu iğrenç ticareti ikiyüzlülüğü alkışlama görevi de Erdoğan’ın alnı secdeli secdesiz seçmenlerine düşüyor.