Panpişlerine gece yarısı hallerini divitleyen “sanatçılar”ın ülkesinde sanat için soyunmak bir filmdeki sevişme sahnelerinin ötesinde bir anlam ifade etmeye başlar. Artiz olmak için evden kaçan her kızın başına gelen Nuri Alço gazozuyla imtihan edilmektir. Her ünlü sanatçı olunca, her soyunan da sanat için soyunmuş olur. Sanatın sanat için mi, toplum için mi olduğu tartışması istila altında meleklerin cinsiyetini tartışmak kadar anlamsız hale gelir. Ramazan gelince bu “sanatçı arkadaşlar” bir aylığına sanat için giyinme dönemini başlatırlar. Konserlerde muktedire yağcılık yaparak ekstralarının sayısını arttırırlar.
“Piyano” isimli filmde sanatını icra etmek için kendisini parça parça bir erkeğe sunmak zorunda kalan bir kadın piyanist anlatılır. Bu filmdeki kadın tam anlamıyla sanat için soyunmaktadır. Kadının kocası bu durumu fark edince kadının parmaklarını keser. Onaylanmayan bir eylemde bulunduğunda insanoğlu, o eylemi gerçekleştirirken kullandığı uzuvlarına zarar verilmesi şeriat hukuku hükümlerinde de mevcuttur. Hırsızlık yapanın elinin kesilmesi gibi. Faşizmin somutlaşmış hali ise bir ses sanatçısının kulağına vurur avuçlarıyla, keman çalanın parmaklarını ezer postallarıyla. Türküleri bu şekilde susturur belki, öyle düşünür.
Özgün müziğin sol kolu, özgür müzik olarak hitap eder geniş kitlelere. Bir derdi vardır içinde yaşadığı ülkesiyle, halkıyla ilgili. Derdi olan şarkılar, kitlelerin beyninde değil, yüreğinde yer edinir kendine. En sağcısı bile gizliden gizliye hayranlık duyar da sosyal kabul göremez diye çekindiğinden belli etmemeye çalışır. Devrimcilerin yaptığı şarkılar hep bir öyküyü anlatır. “Ah bu şarkıların gözü kör olsun” değildir mesele. Bu şarkılar hep yaşasındır. Meydanlarda söylensin, iman tazelesin diyedir türküler. Aşk şarkıları bile devrim ruhuyla söylenir: “sen kavgamın içinde bir insansın sevgilim, seni seviyorum” denir sevgiliye. Kavgadan uzak kalmak, sevdadan da uzak kalmaktır, öyle bilinir.
“Sanat için soyunmayan” sanatçıların elleri kırılır, kulakları sağır edilir bu ülkede. Müziğin dahi çocuğu Beethoven’ın sağır olduğu unutulur. Oysa konserlerde meydanları dolduranlar hep bir ağızdan söylerler o şarkıları, o beyaz elbiseli kız söylemese de, birilerinin sağır kulakları duymasa da. Piyano filmindeki kadın gibi tutkuyla sanatına bağlı olanlar elleri kırılsa da çıkarlar o sahneye. Gece leylak ve tomurcuk kokmaktadır. Daha nesi? Devrim şarkılarını aşk şarkıları gibi söylemenin vaktidir.