“Neymiş abi mesele?”
“Kız meselesiymiş oğlum, karışmayalım.”
Karışmayın tabii, yesinler birbirlerini.
Kadının vücudunun bir parçası namusunun tayininde kullanılır. Hymen denir tıp dilinde, Venüs’le Afrodit’in oğlu olan evlilik ve düğün tanrısının adına ithafen. Duhule uygun olduğunu kanıtlayamazsa kadın ve ilk gecede kadının kadınlığından erkeğin faydalanması anında kan çıkmazsa, düğün günü erkek iktidarını yeniden ve yeniden ispatlasın diye yedirilen tatlıların da etkisiyle He-man alır eline kılıcını, Titrek birden Atılgan oluverir ve adaleti tesis ederler: Güüüüüüç bende artttttııkkkk! diye.
Kadın toplumu görmüştür, üzerindeki baskı somuttur. Ata ya da bisiklete binememiştir “bir tarafına” bir şey olmasın diye. Evlilik sosyal bir zorunluluktur. Kadının, erkeksiz var oluşunu gerçekleştiremeyeceği ön kabulü, yalnız kadının her sert çıkışını erkeksizliğine, histeryasına yormayı getirir beraberinde. Ancak bunun ötesinde evlilik, bekaretini kazasız belasız sahibine teslim etmiş olmanın da ferahlığıdır bu ülkedeki kadınlar için.
Kadının bekareti biyolojik zamanının önüne geçer, 14’ünde bazı filmleri sinemada izlemesine bile izin verilmezken birden “kadın” oluverir. Bir bebeğe bile tecavüz edildiğini duyarız sonra. Aklımıza sığdıramadığımız kalbimizi sıkıştırır. Rızası vardır belki de bebeciğin. Ergenliğinde bir erkekle el ele görülmeyegörsün hemen kontrole götürülür, kız mıdır kadın mıdır diye, saat yönünde kaçı kaç geçe noktasında yırtılmıştır zarı ona bakılır. Panzerin üstüne çıktıysa kazara bir eylemde, He-man olmaya kalkıştıysa yani, hemen belden aşağı vurulur, Hymen’i sorgulanır.
Gülşen Bubikoğlu’nun oynadığı Ümit EFEKAN filmi, Madde 438’de: Tecavüz edilen kadın bir fahişeyse verilecek cezanın 3’de 2’si indirilir (Neyse ki kadın örgütlerinin baskısıyla daha sonra bu madde kanun metninden çıkarılmıştır). Türk filmlerinde, meşhur Tecavüzcü Coşkun’un (nam-ı diğer T.C.) “direnme, sen de zevk alacaksın” repliklerine maruz kalan kadın mutlaka kötü yola düşer, başka türlüsü düşünülemez. Bir filmde bir tecavüz mağdurunun güldüğünü görünce “Çok mantıksız, bu kız mı tecavüz mağduru, gayet keyfi yerinde!” demişti arka sıralardan birileri. Gülüyorsa demek ki zevk almıştır başına gelen vahşetten, öyle düşünülür. İsteriz ki büyük marifetimizin sonuçlarını ömür boyu yaşasın, kahrından ölsün bir kaybeden olarak.
Bir beden üzerinde söz sahibi olmaktır hekimlik dediğiniz ve bilgi asimetrisi olduğundan hastanın eli mahkûmdur, siz hekimseniz karar sizindir. Tıbbın adaleti bu nedenle önemlidir, hele ki ortada bir suç varsa adaletin sıhhati için adli tıp çıkar sahneye ve o beden üzerindeki son kararı o verir. Adalet tanrıçasıdır Themis, kadındır yani, oysa adli tıbba da iliklerine kadar erkek bakış açısı sinmiş olmalı ki adli tıp derslerinde kadının bir kalça hareketiyle tecavüzü önleyebileceği, yani kadının “rıza”sı olmadan tecavüze uğrayamayacağı anlatılır. Yani mesele erkeğin tecavüzü değil, kadının bunu engellemek için ne yaptığıdır! Erkek iktidarı kalçanızın hareketine bakarak “rızanızın” olup olmadığını şıp diye anlayıverir. Tecavüzde asıl mesele de zarın hasar görüp görmediğidir, kadının maruz kaldığı travma değil. Adalet zara takılır. Zar yırtılmadıysa basit cinsel istismar oluverir. Erkek oyunu futbolun meşhur hakemi Ahmet de “çakmış” olmalı ki bu durumu bu maçı da hemcinsleri alsın diye mi bilinmez bu “bilimsel” gerçeği açıklamıştır programında. Yeni değil bu mizojinik tavırlar, “büyük bilge Hıncal abimiz” de, su testisi meselesini ortaya atıp, ölü bir kadın bedeni üzerinden akbabalık yapmıştır zamanında, “testi”nin kırıldığından emin bir şekilde. Führer’den adalet beklemektedir gözü kapalı Themis. Asıl su testisi İbrahim Tatlıses değil miydi bu arada?
Piyano solo eşliğinde aşkın kaç kişilik olduğunu tartışırken, alt bellekte tecavüz fikri nasıl beslenir? Eğitim şarttır da görülmüştür ki bu bir eğitim meselesinin ötesindedir. Tecavüzcü Coşkun ve Nuri Alço gazozu ile hayatımıza giren mesele, “ayak takımı”nın meselesi olmaktan çıkmıştır. Hıncal, Ahmet, Yüksel ve diğerleri ile sözlü, yazılı, fiili taciz devam etmekte, eğitim seviyesi arttıkça kadına uygulanan şiddet ve tacizin sadece boyutları ve içeriği değişmektedir.
Diri diri gömülen kız çocuklarını cahiliye devrinde kalmış sayan ve bununla övünen toplum, kız çocuklarını çoktan yaşayan ölülere döndürmüştür. “Kız” meseleleri “duhule uygun” olmadıklarından, taraflarına terk edilmekte, ölü kadın bedenleri toplumun rızasıyla bir toplu mezara gömülmektedir. Anal ve oral seksi uygun olmayan, anormal ilişki diye tescilleyen adalet, erkler arasındaki uygun olmayan ilişkiye kurban ettiği kız çocuklarının isimlerini kısaltır.
Hymen, He-man’in malıdır, alan razı, satan razı…