Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yapılan bir açıklamada IMF SDR (Special Drawing Rights-Özel Çekme Hakkı) tahsisatlarının üye 190 ülkeye kota payları oranında yapıldığını belirtilmişti.
Hazine devamla “Türkiye’ye, IMF’deki kota payına karşılık gelmek üzere 6,3 milyar dolar tahsis edilmiştir. IMF ile bu konuda bir anlaşma imzalanmamış ya da program ilişkisine girilmemiştir. Bu imkân, tüm üye ülkelerin kullanımına açılmış bir kaynaktır” ifadelerine yer verince haklı olarak da muhalefet harekete geçti.
Siyasi kariyerini IMF karşıtlığı üzerine kurmuş bir iktidarla karşı karşıya olduğumuz açık ve net.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan, ekonomimizin IMF’ye borç verecek düzeye geldiğini gururla ilan etmiş bir lider.
Üstelik dünya ülkeleri arasında böylesine iddialı konuşan hiçbir ülke yok.
Buna ABD ve Almanya dahi.
ABD ve Almanya Dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer aldığına göre, bizim ekonomi demek ki sayın Erdoğan’a göre “Number One” durumda…
Bakalım “durum” böyle mi?
AKP’li Cumhurbaşkanımıza göre, ekonomide IMF reçetesi uygularken fakirleşmişiz.
Doğrudur. Ülke kaos içindeydi.
Ekonomi batıktı.
IMF Geldi, kemer sıkmaya başladı tüm halkımız.
2005’te, IMF’den son borcu alırken kişi başı gelir 5 bin dolardı. 2013’te IMF’ye son borç taksiti ödenirken ise milli gelirimiz fert başına 12 bin 500 dolara çıkmıştı.
Peki daha sonra ne oldu?
IMF reçetesinden kurtulduğumuz 2013’ten beri düzenli olarak geri gittik, 2005 seviyelerine kadar dayandık.
Şu anda 8 bin dolarlar seviyesinde seyrediyor ekonomimiz.
Daha ne kadar gerileyeceğimiz ise hesap edilir durumda değil.
Sıkı IMF disiplininden ayrıldıktan sonra büyümemiş, aksine küçülüp çakılmışız.
Saray ve içindeki goygoycu sözde ekonomi danışmanları ise sadece ve sadece büyüme oranını “başarı” olarak göstermekle meşguller.
Enflasyon tavan yapmış umurlarında değil.
Bankalarda faizler yüzde 19’a fırlamış, fark edecek durumda değiller.
Yıllık enflasyon 18.95’a çıkmış ama fırıldak ekonomistlere göre tırıs gider…
IMF’yi “günah keçisi” yapmak kolay…
Bu politikanın “ucuzlamış” yanı…
Kimse bu kuruluşun ocağına düşmek istemez.
Her ülke kendi insan emeğinin, katma değer yaratan kesimin ve “vatanının-külünün” değerini bilmek zorunda.
Bizdeki yönetim ise son 19 yılda halkın cebine girmesi gereken parayı, yani yükselmesi gereken refah payını, demire-çimentoya-yola-köprüye gömdü.
Eğer siz toplumu dışlayan rantçı ekonomik yapıyı pışpışlayıp büyütürseniz, sonuç bu olur.
Sizlere de “çakma” böbürlenmek düşer.