Bu ülkede hastalar yıllardır eziyet çekerler hastane kapılarında. Muayene olabilmek için verdikleri uğraş, sağlam insanı hasta edecek kadar ağırdır. “Hasta sahibi” deyimi olsa olsa bize özgü bir şeydir. Hastayla birlikte birkaç kişi daha eziyet çeker bürokrasi kuyruğunda. Fotokopi kuyruğunda başlar eziyet, röntgende, laboratuvarda, muayene odasında devam eder. Canından bezer, hastane kapısına düştüğüne lanet eder insanlar. Kuyruklarda telef olmadan muayene ve tedavi olabilmek büyük bir şanstır. Sağlık güvencesi olanların muayene ve tedavi giderleri S.S.K., Emekli Sandığı, Bağ-Kur tarafından kısmen karşılanmaktadır. Tedavide kullanılan birçok kalem için ise fark ödemek zorunda kalır hastalar. Rakamlar o kadar büyüktür ki, bir aksilik olup da cebinden ödemek durumunda kalan hasta için “rehin” kalmak tehlikesi bile vardır. Milletvekili bile olsanız, CHP Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır örneğinde olduğu gibi, hastanızın rehin kalmaması için son şansınız senet imzalamaktır. Her ne kadar Başbakan Recep Tayip Erdoğan “artık hastanelerde kimse rehin kalmayacak” dese de, uygulamada durum pek de öyle değildir. 43 bin YTL tutan hastane masraflarını ödeyemeyince Hüseyin Bayındır’ın karşısına iki seçenek çıkar; ya daha 16 yaşında beyin tümörü nedeniyle yaşam savaşı veren oğlunu hastanede rehin bırakacaktır ya da 43 milyarlık senedin altına imzayı atacaktır. CHP Milletvekili Hüseyin Bayındır, 43 bin YTL’lik senedi imzalar ve hasta oğlunu çıkarabilir hastaneden.
Peki size desem ki, artık hastalar telefonla aranıyorlar, evlerine servis aracı gönderiliyor, hastaneye getiriliyorlar, tedavi ediliyorlar, ceplerine harçlıkları da konuyor ve yine servis aracıyla evlerine gönderiliyorlar, inanır mısınız? Duyduklarıma önce ben de inanamadım. Ama gerçek bu! Bütün hastanelerde, bütün bölümlerde değil tabii ki. S.S.K., Emekli Sandığı, Bağ-Kur gibi kurumlarla anlaşması olan bazı sağlık kuruluşlarının, diyaliz bölümlerinde! Hasta evinden alınıyor, diyalize giriyor, tedavi sonrası cebine parası da konularak evine kadar götürülüyor. Bu olayı öğrenene kadar dikkatimi çekerdi, sokaklarda vızır vızır dolaşan “Filanca Diyaliz Merkezi” araçları, ama aklıma kötü bir şey gelmezdi.
Bu nasıl olur, nasıl yapılabilir diye biraz araştırınca, işin içinde bir yeniği olduğu çıktı ortaya. Diyalize girmesi gereken hastalara ve diyaliz merkezi çalışanlarına uygulanması gereken tetkikler var. 8 Mayıs 2005 tarih ve 25809 sayılı Resmî Gazetede Sağlık Bakanı’nın imzasıyla yayınlanan Diyaliz Merkezleri Yönetmeliği’nin 18 ve 20. maddelerinde ayrıntılı olarak yer almaktadır. Kan gurubu tespitinden başlayıp AIDS testine kadar uzanmaktadır yapılması gereken tetkikler. Diyaliz tedavisine ilk kez alınacak hastalara uygulanması gerekenler, tedavi süresince ayda bir kez yapılması gereken tetkikler, üç ayda bir yapılması gereken tetkikler, altı ayda bir yapılması gereken tetkikler ve yılda bir yapılması gereken tetkikler 18. maddede birer birer sıralanmıştır. Diyaliz merkezi çalışanlarına işe başlarken ve altı ayda bir uygulanması gereken tetkikler ise aynı yönetmeliğin 20nci maddesinde belirtilmiştir.
Bu tetkiklerin hepsi yapılmak zorunda; çünkü tetkik sonucu olumsuz çıkıp da hasta diyalize alınırsa, sonuç kesin ölüm. Tetkiklerin bazıları yapılmaz ama “yapıldı” gösterilirse, elde edilen haksız kazanç, milyarlarca lira. Tetkiklerde kullanılan kitleri ithal eden firmanın sahibi razı, faturasını kesip payına düşeni alıyor, bina üstüne bina dikiyor. Diyalizi yapan sağlık kuruluşu ve bu sağlık kuruluşunun Hipokrat yemini etmiş doktorları razı, onlar da paylarını alıyor. Hasta ise bilinçsiz, oynadığı kumarın bedelinin kendi hayatı olduğunun farkında değil, alacağı üç-beş kuruş için Rus ruleti oynuyor! Ve bu rezalet yetkililerin gözleri önünde yıllardır sürüp gidiyor böyle.
Olayın çok daha vahim bir başka yanı daha var; bazı hastaların aileleri, geçimlerini bu sayede sağlıyorlar. Genetik nedenlerle çocuklarının hepsi böbrek hastası olan bir aile, böbrek hastası olacağını bile bile çocuk üstüne çocuk yapmakta bir sakınca görmüyor, çünkü diyalize girecek hastalarına ödenecek üç beş kuruş, onların ekmek parası olmuş.
Gerekli tetkikler yapılmadan diyalize girip ölenler mi? Hastaydı zaten, kendi de çekiyordu, yakınlarına da çektiriyordu, öldü, kurtuldu garip. Allah taksiratını affetsin!