Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın kentte yaşayan yabancılara suyu 10 kat zamlı vereceğini açıklamasının ardından, İstanbul Sanayi Odası üyesi, iş insanı, gazeteci-yazar ve hayırsever Cevat Korkmaz, yabancılar için Bolu’ya 20 ton su getirdi. Esnaf ve vatandaşlar ise Korkmaz’a tepki göstererek suların dağıtılmasına engel oldu.
Bakar mısınız yaşanan tabloya?
Devam edelim.
“Bahçelievler mahallesinde kurulan halk pazarı girişine çekilen kamyondan indirilen suların dağıtıldığını gören esnaf ve vatandaşlar Korkmaz’a tepki gösterdi.
Yabancılara dağıtılması için bazı pazar esnafına dağıtılmış olan sular tepkiler karşısında iade edildi.”
Peki böyle bir tablo Bolu’da değil de Amsterdam’da, Roma veya Berlin’de veya Londra’da yaşansaydı ne olurdu?
Önce Cevat Korkmaz gider ilgili yerlere durumu bildirir, sivil toplum kuruluşları harekete geçer, hatta bu dağıtım için gönüllüler alana doluşurdu.
İhtiyaç içindeki yabancılara, mültecilere, sığınmacılara sular dağıtılır, bu ülke insanına “İşte insanlık” örneği mesajı yakıştırılır, TV ve gazeteler övgü ile bahsederlerdi.
Üstelik, bu ülkeyi soyan üç kâğıtçı, sonradan olma, görgüsüz ve hırsız bir avuç müteahhitten tek bir ses ve nefes çıkarılmamışken…
Binlerce iş insanının kayıtsız kaldığı bir dünya düşünün ve bir kişi çıkıyor, “ırkçılığı bırakın” mesajını “yardım paketi” şeklinde sunuyor.
Sadece insanlık için örnek bir davranış sergiliyor.
Aynı kişi, bu ve buna benzer yardımları daha önceleri ve yıllarca hayvanlar için de yapmış biri…
Yardımsever…
Aydın bir kimliğe sahip…
Türkiye’nin Güneydoğu’sunda, Diyarbakır’da sahip olduğu ajansın ürettiği haberleri, batı basınında “referans” alınan bir gazeteci.
Şimdilerin “hayırsever” iş insanı…
“Hırsız müteahhitler” takımından değil yani.
Gelelim Bolu’da yaşananlara karşı Korkmaz’ın sözlerine.
Bu “kaba davranış” karşısında Korkmaz diyor ki
“Kontrolsüz göçün ülkemize bindirdiği yükün elbette farkındayız. Yabancı uyruklu göçmenler bir program dahilinde geri gönderilmeli. Bunun ortak yöntemi STK’ların da katılımıyla kimseyi incitmeden hayata geçirilmeli. Göçmenlerin su gibi yaşamsal ihtiyaçlarına zamla tedbir koymak ve bunun için kamuoyu desteği oluşturmaya çalışmak yanlıştır”
Peki bu sözlere hangi vatandaş, hangi aydın, hangi siyasetçi ve hangi siyasi parti lideri imzasını koymaz?
Bitmedi, devam ediyor Korkmaz:
“Daha önce Pazar günleri buraya en fazla 2 tane zabıta memuru gönderiyorlarmış. Nasıl olmuşsa burada su dağıtacağımızı öğrenmişler. Zabıtayı 6-7’ye çıkarmışlar. Peşine milisler eklemişler. Burada dağıtmamıza engellediler. Şimdi yoksullara dağıtılmak üzere bir depoya gönderiyorum. Oradan peyderpey alınıp yabancı uyrukluların evlerine götürülecek”
Hani aklı başında herkesin ayakta alkışlaması gerek bu sözlere ne denebilir ki?
“Irkçılık”, vebadan daha beter bir hastalıktır.
Irkçılığa şiddetle karşı çıkmak gerekir.
Irkçılığın kökünün kazınması için önce kendisini milliyetçi gören “çakma milliyetçiler” in siyaset arenasından silinmesi gerekmektedir.
Ruhlarına kadar nüfuz eden “ırkçılık virüsü”nden kurtulmanın tek çaresi, hazmedilmesi zor da olsa sadece demokrasidir.
Tek çare, Batı’ya kalkan demokrasi trenine son anda dahi olsa atlayabilmektir.
Cevat Korkmaz kardeşimin de güzergâhı budur sanırım…