Türkçe dostlarının eksilmeyen katkılarıyla on yıldır sürdürüyoruz “Dilin Kemiği”ni.
Okurların dil üzerine sürekli düşünüp yazmaları sevindirici.
Biz de olanaklar ölçüsünde değerlendirmeye çalışıyoruz dilseverlerin görüşlerini.
Çünkü “patronsuz gazete”de okurların da yazarlar kadar payı var.
Öyleyse bu hafta da söz onların…
* * *
SÖZCÜKLER DE UYUM İSTER!
“Merhaba Sayın Attila Aşut Hocam.
Size yazmayı düşündüğüm konular vardı. Ancak köşenizde yer verdiğiniz diğer okurlarınızın iletilerine haksızlık olmasın diye yazmaktan çekindim. Çünkü daha önce birkaç iletimi köşenizde yayımlamıştınız. Umarım değerli okurlarınız beni hoşgörüyle karşılarlar.
Değerli Hocam, genelde köşeyazılarınızda sözcüklerin doğru kullanımı üzerinde duruyorsunuz. Yorumlarınızdan eksiklerimi tamamlayarak yararlanıyorum. Her ne kadar emekli eğitimci olsam da öğrenmede emeklilik olmuyor ve öğrencilik devam ediyor.
Ben iki konuyu sizinle paylaşmak istiyorum.
Birincisi; Türkçemizde sözlü ve yazılı olarak kullandığımız cümlelerimizi bir müzik parçasına ait notalar bütünlüğüne benzetiyorum. Eserler seslendirilirken bir nota eksik ya da fazla okunduğunda, müzikten anlayanlar bunu hemen fark eder ve rahatsız olurlar. Çünkü yapılan müzik kulağa hoş gelmez. Çalıştığım dönemde, gözümden kaçan yazım yanlışlarım olmasın diye, yazdığım her resmi yazıyı mutlaka bir meslektaşıma okutur ve gerekli düzeltmeleri yapmasını isterdim. Çünkü ne kadar dikkat etsek de sözcüklerin yazılışı sırasında istemeyerek klavyenin yanlış tuşlarına dokunabiliyor elimiz. Bu yüzden harf / hece fazlası veya eksikliği olabiliyor. Böyle olunca da anlatımdaki anlam bütünlüğü ve uyumu bozuluyor.
Emekli bir eğitimci olarak salgın nedeniyle genellikle evde kaldığımız için gazetemiz BirGün‘ün haber ve köşeyazılarına daha fazla zaman ayırabiliyorum. Köşeyazılarında ve diğer bölümlerde bu tür yanlışları görüp cümleyi yeniden okuduğumda, bir harf ya da hecenin eksik veya fazladan yazıldığını anlıyorum. Bunları ayrıntılı olarak yazmamın, dostlarımızın emeğine saygısızlık olacağını düşünüyorum. Ancak böylesi yazım yanlışlarıyla son zamanlarda daha çok karşılaştığımı belirtmek isterim. Bu tür yanlışları, okuduğum kitaplarda da görüyorum.
İkinci konu ise bir devlet kurumunun adıyla ilgili. Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, son dönemde fazla gündemde. Gerek televizyon programlarında gerekse gazetelerde ve sosyal medyada bankanın adı yanlış olarak ‘Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’ diye yazılıyor. Aslında paralarımızın üzerine bakılırsa doğru yazım biçiminin ‘TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI’ olduğu görülecektir.
Sayın Hocam, değerli zamanınızı ayırıp iletimi okuduğunuz için şimdiden teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.”
Muharrem SÜTCÜ
* * *
BU NASIL HABER DİLİ?
“Sayın Attila Aşut,
Bir Gün gazetesinin özellikle internet sayfalarındaki korkunç dil yanlışları çok canımı sıkıyor.
45 yıl Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptım. Benim duyduğum çaresizliği ve üzüntüyü en iyi siz anlarsınız. Dokuz yıldır emekliyim ama bir türlü boş veremiyorum bu konulara. Elimden gelmiyor çünkü sorunlarımıza ilgisiz kalmak.
Asıl sorun, anadilini doğru konuşmanın önemini, dil ve düşünce bağlantısını kavramamış yeni bir neslin ortaya çıkması. Anadillerini bilmiyorlar. Çünkü okumuyor, merak etmiyor, sorgulamıyorlar. Kullandıkları dil kadar düşünen insanların ortaya saçılması korkutuyor beni. Bugün gazetede tam kapanma haberini okurken, sadece bir paragrafta bulduğum yanlışlara bakın lütfen:
‘Ana okul kreş sekizinci ve 12. sınıflar dahil tüm kurumlarda 100 yüze eğitime ara verilecek tüm sınavlar ertelenecek.’
Böyle bir haber dili olabilir mi? Noktalama işaretlerinden söz etmiyorum bile. Utandım, üzüldüm; sahiplerinden biri olmakla övündüğüm gazeteme yakıştıramadım. Size kolaylıklar dilerim. Saygılarımla.”
Feride Yaşar ÖZDEMİR
* * *
“VOV HESABI”!
“Değerli Attila Ağabey merhaba.
Bir banka reklamlarında ‘vov’ hesabından söz ediliyor. Bu ‘vov’un esin kaynağı, bir zamanlar İngilizceden ithal ettiğimiz ‘vav / vov’ ünlemi olmalı.
“Beyaz” adlı sevimsiz adam da Pepsi reklamında ‘Çok okey’ gibi zırva bir söz sarf ediyor. Üstelik büyük bir buluş gibi!
Ben her iki reklamda da utanıyorum. Ne dersiniz? Gereksiz mi utanmam?
NTV‘deki ‘Laf Aramızda’ izlencesinin yinelenen bir bölümünde de Faruk Nafiz yerine Behçet Kemal‘in fotoğrafı yer alıyor (“arıza” sözcüğünün irdelendiği bölümde).
Sevgi, saygı, en iyi dileklerimle.”
Adil İZCİ
* * *
Basın yayın ortamında dil özensizliğinin alabildiğine arttığı bir dönemde BirGün okurlarının Türkçe konusundaki duyarlığını alkışlamak gerekiyor.
İyi ki okurlar var! İyi ki yazıyor, eleştiriyor, doğru Türkçe için çaba harcıyorlar… Hepsinin emeğine sağlık!