Hasan Fehmi Güneş (1934/2021), önce köy enstitülü öğretmen, arkasından hukukçu oldu, savcılığa atandı. Erzincan İliç Başsavcısı iken arkadaşlarıyla kasaba dışında yürümektedir. Yanlarından bir atlı adamla arkasında yürümekte olan bir kadın geçiyor. Savcı Bey adamı durduruyor:
“Bu yaptığından utanmıyor musun? Çabuk in aşağı, ata kadın binsin!”
Emir yerine gelir. Yaşamdan alınan bu örneğe belki biraz sert olmuş diyebiliriz. Ancak, erkeklere bunu birinin söylemesi gerekir. Toplum içinde kadının yerine bakarım; erkeğin neresinde? Bu, uygarlığın şaşmaz ölçüsüdür. Kadın haklarının en güzelleri Atatürk’ün önderliğinde geldi. Medeni Hukuk, seçme, seçilme… Hem, “İstanbul Sözleşmesi”ni kaldırırlar, hem kadın haklarından yana olduklarını söylerler! Kadın erkek eşitliği uygulamada yetersiz kaldı. Ondandır, “kadın kotası” sözünü çıkardık. Neden eşit değil de, kota? Kadın kuruluşlarının başına bile erkek atadık. Kimi yöneticilerce kadın, hep ikinci sınıf görüldü. Kadın erkek eşitliğinden erkeklerin çoğu korkuyor. Kadının erkekle eşitlik hakkı hep vardır. Bu hak görmezden geliniyor.
Günümüzde kadın cinayetlerinin çoğalması büyük çöküşün bir göstergesidir. Ataerkillik başta olmak üzere ekonomik, psikolojik, sosyolojik sorunların tetiklediği sonuç.
Ataerkilliğin azı var, çoğu var. Dikkatimi çekti; 2024 Nobel Edebiyatı Ödülü alan Güney Koreli Han Kanga’nın önem verdiği konuların başında ‘’ataerkillik’’ geliyor.
Erkek egemenliği kimi türkülerimize bile girmiş:
“Eğer annen seni bana vermezse/Yemin ettim keseceğim yolunu!”
Buyurucu, erkek sesinden dinlediğimiz bir Karadeniz türküsünde geçer:
“Yolla bana bir mektup/Yolla bana bir mektup/Verurum parasını”
1957 yılında güçlü kuvvetli bir aygır atımız vardı. Kadın düşmanıydı! İnanılır gibi değildi. Sırtına kadını kesinlikle bindirmez, önündeki kadını kapar, arkasındakini teperdi! Hayvanlardan özür diliyorum. Hadi o ata hayvan diyelim. İnsan kılıklıların hayvanlıktan öte canavarlaşmasına ne demeli?
“Analardır adam eden adamı.” Analara da büyük iş düşüyor.
Ankara’da her hafta eşimle Gölbaşı’ndaki yöresel dönercimize gideriz. Orada çalışan kadının ilgisini çekmişiz. Eşime demiş ki, “Ne iyi eşiniz var, sizi sık sık yemeğe çıkarıyor!” Eşim de demiş ki: “Yemeğe, bir eşim getiriyor, bir ben!”
Sorun, bilimsel yöntemlerle araştırılmalı, ancak bu yolla çözüm bulunur. Söz, bilim insanlarında olmalı. Kadınlarımız Atatürk’ü iyi tanırlarsa işleri kolaylaşır.