- Yok, ağabey yok hiçbir yere gitmezler. Kim ki bunu söylüyor bilinsin ki haramilerin ekmeğine yağ sürüyor. Bu kadar mal varlıkları, paracıkları, yatırımları olanlar sen mücadele etmezsen, durduk yerde niye gitsinler?
- Arkadaş haklı. Ben olsam ben de gitmem. Baksanıza her şey ellerinde. Memlekette her yurttaş onlar için var. Şurada üç kuruşluk satış yapıyoruz diyelim, yarısı vergi.
İçtiğim su vergi, ekmek vergi, şu gördüğün tezgâhta ne varsa mesela şu maydanoz, şu soğan, şu marul, şu domates onlar için vergi.
- Saray üstüne saray yaptırıyorlar, araç üstüne araç alıyorlar. Ne ‘bu nasıl iş’ diyen var ne hesap soran. Tüm yetki ellerinde, halk dersen yoksullaştıkça tapıyor.
- Muhalefet bir iki erken seçim filan dedi ve sonunda anladı ki ne erken seçimi. Taşını, toprağını, dağını, ormanını, deresini, ovasını parsellemiş olanlar, servetlerine servet katanlar seçim filan istemezler. Sonra birden sustular, bu nasıl zavallılık?
- Şimdi yeni seçim yasası, siyasi partiler yasası çıkaracak deniyor, çıkarır, yetki onda. Çıkarır, ardından iki siyasal cambazlık daha yapar ve ülke tekrar ona mahkûm edilir, muhalefet de kına yıkar.
- Adamın yalnız başına %40 oyu var diyorlar. Kim veriyor bu oyu anlamıyorum, çöpten beslenenler mi, faturalarını bile ödeyemeyenler mi, biz esnaftan insanlar mı, icralık olmuş milyonlar mı, anlayamıyorum arkadaş.
- Ağabey şu çarşının haline bak. Kaç kişi görüyorsun tezgâhların başında? Manavı var, kasabı var, balıkçısı var, lokantası, büfesi var, şarküterisi var. Hepsi boş. Sabah açıyor akşam kapatıyoruz. Faturalar duruyor, kira borçları duruyor, kredi borçları duruyor. “Esnaf başına 700 lira dağıttık” diyorlar. Gidin sorun tek kuruş alan yok. Ama inan bana halen bunların içinde bile oy verecekler var.
Ağlıyor şu İbrahim ‘yandım, bittim’ diye ama gidip oy vereceğini başka çare olmadığını düşünüyor. Aklı tutulmuş aklı, sihir yapılmış gibi, ülkenin yarısı bu İbrahim gibi.
- Şu İstiklal caddesinde son 5 ayda 62 dükkân kepenk indirdi. Değil ülkenin dünyanın en pahalı dükkân kiraları burada. Şimdi o esnaf ve çalışanları ne yer ne içer soran eden yok.
- Asıl çalışanların durumu içler acısı ağabey, ne ellerinde var ne avuçlarında. Sosyal güvenceleri sıfır.
- Televizyonları çok iyi kullanıyorlar. Her akşam aynı yaratıklar aynı yalanları kırk kez söyleyebiliyorlar. Din imandan başka çareleri olmayanlar da onlara inanıyor.
- Dün buraya iki genç geldi, ellerinde gazeteler.
“Halkın malları halkındır. Sattıkları, peşkeş çektikleri ne varsa kamulaştıracağız” diyordu biri.
“Köprüler, yollar, okullar, madenler, fabrikalar, tarlalar, kıyılar, ormanlar, hastaneler bizimdir, hepsi bizim paralarımızla yapılıp kendi kurdukları ya da ortak oldukları şirketlere peşkeş çekildi.
Geri alacağız. Ulaşım ücretsiz olacak, barınma haktır, eğitim haktır, sağlık haktır parayla satılamaz.” diyordu diğeri.
Gülüştük bütün esnaf, hem gençlerin sırtlarını sıvazladık hem gülüştük. Bizden bir halt olmaz ağabey.
Kar yağıyor, masal gibi, yürüdüm eve doğru. Köşedeki balıkçı İsmet ağabey 30 yıllık dostumdur. El sallaştık. Bağırdı ardımdan “Her kışın sonu bahardır arkadaş, çiçekler açacak, serçeler sevişecek, biz yine umutlanacağız.”