Ünlü bir yazarın jübilesinin açılış konuşmasını yapmak üzere sunucu, hızlı adımlarla mikrofona yaklaşır. Cebinden katlanmış bir kâğıt çıkarır, yüksek ve sanatsal bir sesle okumaya başlar:
‘’İki domuz
Dört hindi
On tavuk…’’
Yazar ve dolu salon duydukları sözlerle taş kesilir!
(Başkanın Kedisi, Guram Odisharia, Çev.: Kevser Ruhi, Tamar Alpenidze, 2024)
Bizde, kitapta gördüğümüzün tıpkısını sık sık yaşıyoruz. Yalnız bir farkla, kitapta yanlışa büyük tepki gösteriliyor. Bizde ise alkışla konuşmaya destek veriliyor.
Kürsülerden kendi sorunlarımızın çözümünü duymak isteriz. Aaa! O da ne? Kürsüye çıkanın ağzında Suriye! Yoksa biz Suriye’ye mi taşındık? Biz Suriyeli mi olduk? Ülkemizin adı değişti de haberimiz mi olmadı? Suriye’de, acaba bizimkilerin hoşuna gitmeyen bir mezhep başa geçseydi nasıl yaklaşılırdı? Yediden yetmişe yardıma koşar mıydılar? Milyonları ülkemize getirip, el üstünde tutup besler miydiler?
Suriye bitmeden şimdi de konu ‘’Kırk bin kişinin katili’’ diye yıllardır ezberletilen ‘’terörist başı Apo’’ tek sıkıntımız! Onunla yatıyorlar, onunla kalkıyorlar! ‘’Kurtar bizi Apo!’’ Apo gelse Meclis’te konuşma tüm sorunlarımız çözülecek! İnsanlar birbirini boğazlıyor! Sinirler gergin. Her an patlamaya hazır birer bomba!
Birileri, katmerli müebbet Apo’yu kurtarmaya çalışırken öte yanda neyle suçlandığını bilmeyenler içeri tıkılıyor! Bir hiç uğruna yıllarca yatanlar! Belediye Başkanlıklarından kovulanlar! Yerlerine kendi adamları atananlar! Tüm bunlar yazının başındaki konuşmacının hatasından daha mı masum? Biz basıyoruz alkışı!
Sınıfsallık dışlanıp, dinsel ve ırksal yaklaşımlarla sorun çözülemez; sorunlar daha karmaşık duruma sokulur.
Vatandaş ayakta kalmak için bin bir sorunla boğuşuyor! Gelirler düşmüş açlık sınırının altına. Kiralar çıkmış verdikleri asgari ücret üstüne. İş bulmak değil, işi olan işinden atılıyor! Çocuk okula aç gidiyor. Öğretmenlik diploması almış ama atanamıyor! Atansa da sözleşmeli! Öğretmenin sözleşmelisi mi olur? Okullar dinsel eğitim alanına çevrildi. Laikliğin adı bile anılmaz olmuş. Ama kendilerine yaşam boyu en üstten gelir! Sendikalı işçiyi patron kovuyor! Grev nerdeyse yasaklandı. Yasalar onlar için çalışmıyor! Hastanelerden randevu alınamıyor; beş ay, altı ay sonrasına gün veriliyor. Sık dişini bekle! Ölme eşeğim ölme havasında. Her sıkıştıklarında da Atatürk’e, Cumhuriyet’in değerlerine saldırmaktan geri kalmıyorlar. Arkasından:
‘’Suriye!’’
‘’Apo!’’
Konuşma kâğıtları karışmıştır kesin!