Maske, mesafe, hijyen!
Kovid-19’a karşı olmazsa olmaz önlemlerin vazgeçilmez üçlüsü. Ne kadar uygulanabiliyor, ne kadar işe yarıyor, asıl yapılması gerekenlerin arasında kaçıncı sırada yer alması gerekir, biraz irdelemeye çalışalım, uzmanlık alanımız olmadığı için çizmeyi aşmamaya özen göstererek mantık çerçevesinde, uzmanların görüşlerinden de yararlanarak anlamaya çalışalım.
Maske konusunda çeşitli görüşler var. Evinize teslimata gelen market çalışanına, kargocuya ya da kapınızı çalan herhangi birine kapıyı açarken “mutlaka maske takın” diye uyarıyor enfeksiyon hastalıkları doktoru. Virüs, öncelikle solunum yoluyla ve gözlerden bulaşıyor. Bütün dünyanın kabul ettiği bir gerçek bu. “Kullandıktan sonra da elinizi değmeden ‘yalnızca lastiklerinden tutarak’ çıkartın ve yine elinizi değmeden ağzı kapalı bir çöp kutusuna atın” diyor. Ellerin hemen sabunla en az 18 saniye yıkanmasının zorunlu olduğunu da ekliyor. Bunu uygulamak hiç zor değil. Kullandığımız maskeler tek kullanımlık olduğu için aynı maskeyi çok uzun süre kullanmamak gerekiyor. Her nefes verdiğinizde kirli hava maskede birikiyor, her türlü melanetin üremesi için uygun ortam oluşuyor, virüsten korunalım derken başka hastalıklara yol açabiliyor.
İZOLASYON ŞART!
Virüsten korunmanın en etkili yolu, tam izolasyon. Koca Çin, izolasyonu çok sıkı uygulayarak altından kalktı bu işin. Nedense demiyorum, biz uygulayamıyoruz/uygulamıyoruz. Tam tersine insanları sokağa çıkmak zorunda bırakıyoruz. Taşıt muayenelerinin geçerlilik süresini 3 Nisan 2020’de 3 ay zattık. Bu süreden sonra yığılma olmaması için 3 ayın sonuna 45 gün daha eklendi. Ancak bu süre bitti, Kovid-19’un yayılma hızında düşüş olmadığı gibi tam tersine atılan yanlış adımlarla ivme kazandı. Tüvtürk’ün muayene istasyonlarında aşırı bir yoğunluk yaşanıyor. Sıra almak için kuyruğa giriyorsunuz, dokunmatik ekrana plaka ve km girmeniz gerekiyor. Dezenfektan var ama arkanızda bekleyenlerin sabırları yok. İşi biraz uzayana “hadi kardeşim, seni mi bekleyeceğiz” uyarısı geliyor sıra bekleyenlerden. Muayene bitiyor, yarım saat kadar bir personelin evrak getirmesini bekliyorsunuz çatır çatır güneşin altında. Tüvtürk istasyonlarında ne yazık ki sigara paketi kadar bile gölgelik yok. Toplam olarak 1,5-2 saat kadar sürüyor bütün işlem ama ağzında sırılsıklam olmuş maskeyle saatler geçmiş gibi geliyor insana. Zaten Kovid-19’un Türkiye’de olduğu gerçeğini resmi olarak kabullendiğimiz tarihten beri kullanamıyoruz araçlarımızı. Zorunlu olmadıkça evimizden dışarı çıkmıyoruz. 3 ay yerine “ikinci bir açıklamaya kadar” uzatılamaz mıydı muayene geçerlilik tarihi? Risk artarak devam ediyor.
Bunu geçtik; süre uzatılırsa Tüvtürk’ün araç başına aldığı 342,20 TL ücretten olması söz konusu tabii.
Ankara Büyükşehir Belediyesi bir karar alarak su sayaçlarının virüs nedeniyle okunmayacağını, daha önceki tüketimler baz alınarak ortalama bir bedel tahsil edileceğini duyurdu. Hem vatandaşın, hem okuma memurlarının sağlığı düşünüldüğünde çok doğru bir karardı bu. Sayaç okuma memurları metro, otobüs kullanarak gelip gidiyorlar, kendi hayatlarını da riske atıyorlardı. Bu haber duyuldu, sanki elektrik sayaçlarını okuyan personel için aynı riskler yokmuş, onlar da virüs taşıyıcısı olamazlarmış gibi dayandılar kapımıza. Aradaki fark, su belediyenin, elektrik özel sektöründü. Tabii doğalgaz da öyle.
İDARİ İZİN SORUNU
Kronik hastalıkları olanların hiçbir şekilde riske girmemeleri gerekiyor, bu çok açık. Hastalıklar sağlık bakanlığınca belirlenmiş, kronik hastalığı olanların medeni bir şekilde e-nabız sisteminden raporlarını alarak kurumlarına verebilecekleri açıklanmış, ama raporu almak ne mümkün? Sistem çökmüş! Bunun üzerine görev Aile Hekimlerine verilmiş. Her şeyin internet üzerinden yapılabildiği bir dünyada, kronik hastalığı olanlar evlerinden çıkıp sağlık ocağına gidip raporlarını almak ve işyerlerine götürmek zorundalar. Sonra bu da değişmiş, tekrar e-nabız üzerinden verilmeye başlanmış, Aile Hekimlerinden alınmış bu yetki. Şu satırları yazdığım gün, yine değişti, Aile Hekimlerinin vereceği açıklandı.
KOVİD-19’LU HASTA İZOLE EDİLEMİYORSA
Durumun vahametini anlatabilecek bir olayı “ilk ağızdan” aktarmak istiyorum sizlere.
Semt, Ankara’nın en mutena semtlerinden, kültür ve eğitim seviyesi yüksek insanların oturduğu bir semt.
Sağlık Ocağı çalışanları canla başla çalışıyor, insanlara yardımcı oluyorlar. O kadar ki; küçük bebekler riske girmesin diye aşılarını dışarı çıkıp arabalarında yaptıkları bile oluyor.
Bir adam yaklaşıyor, hemşire oldukça yüksek sesle bağırıyor adama “Sen ne arıyorsun burada? Evine git, sakın dışarı çıkma demedik mi biz sana?”
Yaklaşmakta olan adam bu uyarıyla duraksıyor “Ne yapayım? İş yerimden rapor istiyorlar” diyor.
“Adam Korona” diye açıklıyor hemşire tepkisinin nedenini, “Virüs saçıyor” diye ekliyor. Adam Or-An taksi durağına ait bir taksiye biniyor ve gidiyor.
Küçük (!) bir ayrıntı; ne korona hastası adamın ne de bindiği taksinin şoförünün maskesi yok!
Sağlık ocağında bulunan semt sakinlerinden biri sorumluluk duyarak hemen taksi durağını arayıp “adam korona hastası, maskesi yok ve sizin durağa ait bir taksiye bindi” diyerek bindiği yer, taksinin plakasını veriyor. Duraktan taksinin şoförünü arayıp uyarıyorlar ama neye yarar bilmiyorum. O korona hastasından sonra aynı taksiye binen kim varsa risk altında. Maske kullanmayı bir gereksizlik olarak gören şoför risk altında. Taksi durağında, evinde, mahallesinde kimle temas ederse hepsi risk altında. O Kovid-19 hastası adam, sağlık ocağına gelene kadar metroya mı bindi, otobüse mi, dolmuşa mı, aynı araçlarla seyahat eden herkes, onların temas ettiği kişiler, herkes risk altında.
Sistem, o Kovid-19 hastası adamı raporunu almak için sokaklara döküyor, maskenin ne kadar gerekli olduğu ona anlatılamıyorsa, ortada ciddi bir sorun var demektir.
TEK ÇARE İZOLASYON
İlk Kovid-19 vakası resmen açıklandığı tarihlerde insanlar daha duyarlıydı. Bu gözle göremediğimiz, nasıl korunacağımızı henüz bilmediğimiz öldürücü virüse karşı daha tetikteydik. Yeni normal denilen şeyin bize yaramadığı resmi rakamlarla ortada. Camilerin toplu namazlara açılması, düğünler, insanların sahillere yığılması, asker uğurlamaları, sayın sayabildiğiniz kadar.
Durumu özetleyen cümle şu olsa gerek; “Saldık çayıra, Allah kayıra!”