Kuvvetler ayrılığı veya güçler ayrılığı, devlet organları olan yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrılmış oldukları bir devlet yönetim modelidir.
Referandum sonrası milli iradeye saygı gereği tam yeni hayatımıza alışmaya başlarken, Danıştay Başkanı Sayın Zerrin Güngör’ün ağzından duyduğum bir söz ile bilgilerimi yeniden sorgulamaya karar verdim. Hâlâ okuduğumu anlayacak durumdayım ama yine de bu vesileyle yardım almam gerektiğini düşündüm!
Sayın Başkan diyor ki; “16 Nisan referandumunda kabul edilen yeni sistemle kuvvetler ayrılığı daha da belirgin hale gelmiştir.”
O zaman bu en yetkili sese kulak verip; ‘ben de yeni sistemden ne anladığımı ortaya koyayım, nereyi yanlış anladığımı da bir hayırsever bana açıklasın’ diye düşündüm.
Yeni sistemde Cumhurbaşkanı yürütmeyi temsil ediyor. Oysa mevcut sistemde yürütme yetki ve görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu (Başbakan ve Bakanlar) tarafından paylaşılıyordu. Hükümet sorumluluğu ise Bakanlar Kurulundaydı.
Getirilen sistemde hükümet etme yetkisi ve Devlet Yönetimi Cumhurbaşkanı’na devrediliyor. Hangi bakanlıkların kurulacağına kendisi karar veriyor ve Bakanları da kendisi atıyor. Uygun gördüğü zaman bunları görevden alabiliyor.
Yasama tarafına gelirsek; partili Cumhurbaşkanı olarak milletvekillerini belirliyor, Meclisi fesih edebiliyor, Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile yasama yetkisine ortak olabiliyor.
Cumhurbaşkanı seçimi ile milletvekili seçimi aynı gün yapılacağından, seçmenin tercih ettiği Cumhurbaşkanı partisiyle birlikte meclis çoğunluğuna da hâkim olabiliyor.
Yargıda yeni sisteme göre, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) 13 üyesi bulunuyor. Bu üyelerden 6’sını(4+2) yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı seçiyor. Üyelerden Adalet Bakanı kurulun başkanı oluyor. Adalet Bakanlığı Müsteşarı da kurul içinde yer alıyor. Diğer 7 üyeyi yasama organı olan Meclis belli yeter sayı ile seçiyor.
Peki Meclisteki en büyük partinin başında kim var?
Cumhurbaşkanı…
O zaman HSK çoğunluğunu oluşturmak kimin inisiyatifinde bulunuyor?
Elbette Cumhurbaşkanının.
Konu anlaşılmasına rağmen, eksik kalmasın diye bir de AB üyelerindeki uygulamalara bakayım dedim. Ülkeleri de Belçika hariç (1952’de kurucu üye), AB’ye son katılanlar arasından seçtim. Böylece son katılım standartları hakkında da fikrimiz olsun istedim. Genel olarak Avrupa’da HSK tipi kurulların çoğu yargı mensuplarından oluşuyor ve yargı kökenli üyeler kendi meslektaşlarınca seçiliyor. Bu şekilde yargı bağımsızlığı konusunda ileri düzeyde güvence sağlanıyor. (Kaynak: Akademisyen Burak Çelik)
İşte bazı AB ülkelerindeki uygulamalar:
Belçika: Adalet Yüksek Kurulu’nun 44 üyesinden 22’sini yargı organları belirliyor. Diğer 22 üyesi yasama organı tarafından belirleniyor. Ülkemizdeki gibi doğal üyesi bulunmuyor.
Bulgaristan: Yargı Yüksek Kurulu’nun 26 üyesi bulunuyor. Üyelerinin çoğunluğu hâkim ve savcılardan oluşan Kurul’un çoğunluk üyelerini (14 üye) yargı belirliyor. Kalan 11 üye ise hukuk profesörü, avukat ve diğer hukukçular arasından yasama organınca seçiliyor. Adalet Bakanı toplantılara katılıyor ama oy hakkı bulunmuyor.
Macaristan: Ulusal Yargı Kurulu’nun 15 üyesi bulunuyor. 9 üye yargıçlar arasından ve yargı tarafından, 2 üye hukukçu milletvekilleri arasından ve yasama organı tarafından seçiliyor. Kurulda; Adalet Bakanı, Yüksek Mahkeme Başkanı, Ülke Başsavcısı ile Ulusal Baro Başkanı doğal üye olarak bulunuyor. Yani 15 üyenin 9’u yargı tarafından belirleniyor.
Polonya: Ulusal Yargı Kurulu’nun 25 üyesi var. 15 üye yargıçlar arasından ve yargı tarafından, 1 üye Cumhurbaşkanı tarafından, 4 milletvekili yasama organı tarafından, 2 senatör senato tarafından seçiliyor. Adalet Bakanı, Yüksek Mahkeme Başkanı, Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı doğal üye olarak yer alıyor.
Slovenya: Yargı Kurulu’nun 11 üyesi bulunuyor. 6 üye yargıçlar arasından ve yargı tarafından, 5 üye öğretim üyesi, avukat ve diğer hukukçular arasından Cumhurbaşkanı’nın önerisi üzerine yasama organınca seçiliyor. Yani 11 üyenin altısı yargı tarafından belirleniyor.
Herhalde yapmış olduğumuz bu turda da ‘yargı bağımsızlığı’ konusunda yeterince fikir sahibi olduk.
Şimdi genel bir bakış ile bitirelim. Dünyada demokratik ülkelerin tamamında, İsviçre hariç kuvvetler ayrılığı sistemi uygulanmaktadır. Yani kuvvetler birliğinin uygulandığı tek ülke İsviçre’dir. Bu sistemde yasama ve yürütme gücü aynı organda birleşmiştir. Ancak yargı gücü yine bağımsızdır. İsviçre’de bütün ilk derece mahkemelerin hâkimleri 4-5 yıllık sürelerle görev yapmak üzere halk tarafından seçilmektedir. Yüksek mahkeme üyelerinin seçiminde ise yetki, halkın temsilcisi durumundaki parlamentoya verilmiştir.
Bizdeki uygulama da yazının ilk kısmında yer aldığına göre, bu son sistemle de benzerlik olup olmadığı kıyaslanabilir.
Sonuçta; bizde ‘kuvvetler ayrılığı’ mı var, ‘kuvvetler birliği’ mi var, umarım daha iyi görülmüştür. Veya “ikisi de değil” diyen varsa, aydınlanmaya açık olduğumu da belirtmek isterim.