Her mesleğin bir tipi vardır. Meslek tipi mesleğin onurudur. Mesleğin saygınlığını korumak buradan başlar.
Şair, doktor Behçet Aysan Ankara’da görev yaparken sürgün edilir. Yeni görev yerine gidemeyince geçinmek için Ankara Kolej dolayında simit satmaya çıkar. Ancak, Behçet Beyden simit almak için kimse yaklaşmaz! Behçet Bey yakınlardaki simitçiye: “Kardeş, neden kimse benden simit almaya gelmiyor?” diye sorar. Simitçi bilgece bir yanıt verir: “Senin tipin simitçiye benzemiyor!” Simitçi tipine bile uymayan simitçiye ekmek yok! Bir insanın mesleğinin gereğini bundan daha güzel anlatan örnek olamaz.
Gerek fiziksel yapı, gerekse giyim, kuşam dış görünüş, jest, mimik karşımızdaki kişinin bize ön bilgilerini sunar. İnsan olarak, o mesleğin tipini görmek isteriz. Örneğin mayo, denize, havuza girmek içindir. Mayolu birisinin camiye girdiğini düşünmeyi bile yersiz sayarız. Bir imamın da öğretmen göreviyle sınıfa sokulmasını doğru bulmayız. Sakallı birisini sınıfımda görmek istemem. Ortaöğretimde 1970’lerde öğretmenliğim sırasında bazı öğrencilerim bana, “hocam” derdi. Onları anında tatlı bir biçimde uyarırdım: “Hoca camide olur. Ben öğretmenim!” Öğretmen sözcüğünün dışında hiçbir sıfat beni mutlu etmez, yanlış bulurum.
Meslek tipinin dışına çıkanlar, kolayına kaçıp özgürlük adına yaptıklarını söyleyenler olabilir. Bunun özgürlükle hiçbir ilgisi yoktur. Karl Marx’ın damadı da “Tembellik Hakkı” adlı kitabı yazar, arkasından tembelliğin özgürlük sağladığını ispat etmeye çalışır! Öyle olsaydı, tüm tembellerin birer özgürlük kahramanı sayılması gerekirdi. Dünya özgürlük kahramanlarıyla dolar taşardı!
Meslek sahipleri gelenleri önce dış görünüşleriyle karşılar. Özenli giyime, bakımlı yüzlere kim hayır diyebilir? Cumhuriyet’in ilk yıllarına ait bay/bayan giyimiyle ilgili resimler görüyoruz. İnsan imreniyor! Günümüzde özellikle bazı erkeklerde bir umursamazlık almış başını gidiyor! “Onlar ki öyle yapıyor, biz de böyle yaparız!” havasındalar. Oysa tam tersi olmalı. Daha özenli, daha düzenli olmalıyız. Böyle olmadan kim zarar görmüş?
Prof. Dr. Firdevs Gümüşoğlu’nun Cılavuz Köy Enstitüsü adlı dev yapıtının ortaya çıkışı anlamlıdır. Gümüşoğlu o yıllarda sosyoloji doçentidir. Hiçbir köy enstitüsünü gezip görmemiştir ancak çok sayıda köy enstitüsü mezunuyla karşılaşmış, tanışmıştır. Hepsi de temiz giyimli, günlük traşlıdır; bu durum ilgisini çeker. Onlara bu güzel nitelikleri kazandıran enstitülerden biri olan Cılavuz Köy Enstitüsü’nün yanından geçerken enstitüyü kapanmış durumuyla da olsa bir görmek ister. İlk adım atılmıştır. Bundan on yıl kadar önce bu oylumlu yapıtın ilk baskısı yapılır. Sonra daha da genişletilmiş ikinci baskısı gelir. Köy enstitüleri ve yetiştirdiği öğretmenler UNESCO tarafından dünyaya örnek alınması salık verilir.
Meslekte saygınlık isteniyorsa buradan başlanmalı.