Daha İstanbul’a gelmeden. Boğazda sıra sıra dizili işgal kuvvetleri gemilerini görmeden olacakları tahmin etmişti Mustafa Kemal. Bu nedenle de “Çok Gizli” kaydıyla bir telgraf göndermişti Padişah’a. Arkadaşı Dr. Rasim Ferit Bey bu gizli telgrafı, Padişah’ın Yaveri Albay Naci Bey’e iletecek; o da Sultan’a götürecekti. “Barış için kaybedilecek bir an bile kalmamıştır. Yoksa yurdun tamamen elden çıkması ve devletimizin giderilmesi büyük tehlikelere uğraması açıktır” diyordu telgrafta Mustafa Kemal. Padişaha bağlılığını iletiyor ve sorunların çözümü için Ahmet İzzet Paşa yönetiminde bir de kabine öneriyordu Padişaha. İstediği Fethi ve Rauf Beyler ile kendisine görev verilmesiydi. Fethi Bey İçişleri, Rauf Bey Bahriye Bakanı yapılmış ama Mustafa Kemal’e üstlenmek istediği Harbiye Nazırlığı görevi verilmemişti.
Kartal İstimbotu’ndan inip karşıya geçer geçmez dakika bile kaybetmeden Rauf (Orbay) Bey ile buluşup doğruca Sadrazamlık Konağı’na gitti Mustafa Kemal. Amacı İzzet Paşa’ya yeniden bir kabine kurdurmak ve hiç değilse bu kez Harbiye Nazırı olarak kötü gidişin bir kısmına engel olmak hatta başarabilirse Padişahı da alarak Anadolu’ya geçmekti.
“Padişahı ve hükümeti alıp, Anadolu’ya geçmek ve bir ulusal direniş başlatmak…” Mustafa Kemal, bir Almanya seyahati sırasında başlayan yakınlıkları nedeniyle bunu başarabileceklerini düşünüyordu. Ya Sultan Vahdettin? Sultanın bunu sadece İstanbul’un işgal edildiği o günlerde değil sonrasında da istemediği açık. Mustafa Kemal Anadolu’ya geçtikten sonra 12 Ocak 1920’de toplanan Meclis-i Mebusan’a katılmak için İstanbul’a gelen Mazhar Müfit Bey’in anıları bunun kanıtı. Mazhar Müfit İstanbul’da olduğu günlerden birinde, hiç de beklenmedik bir şekilde saraya davet edildi. Vahdettin söze, “Heyeti Temsiliye benim saltanat tacımın pırlantalarıdır” diye başladı. Sonra da dedi ki, “Allah sizden razı olsun. Vatan ve milleti, saltanat ve hilafeti kurtardınız. Mustafa Kemal Paşa hazretleri inşallah afiyettedirler. İstanbul’a teşrif etmeyecekler mi? Kendisiyle mülakata hasretim…” Mazhar Müfit şaşırdı. Sultan Vahdettin bu konuşmadan 7 ay önce Mustafa Kemal’i azlettiğini hatta tutuklanmasını emrettiğini unutmuş gibiydi.
Konuşmanın devamında Vahdettin, Mazhar Müfit’e işgale engel için ne tür tedbirler düşündüklerini sorunca Müfit Bey, “Efendimizin Anadolu’ya hatta Bursa’ya teşrifleriyle mesele hallolur” diye yanıt verdi. Sultan, “Ne suretle” diye sordu. “Çünkü, halk padişahlarını başlarında görünce genel bir ihtilal olur ki düşman buna dayanamaz” dedi Mazhar Bey. Vahdettin o an sinirlendi: “Beyefendi bana ulu atalarımın başkentinden firar mı teklif ediyorsunuz” diye çıkıştı. Mazhar Müfit cesaretini toplayıp, “Hayır efendimiz milletin bu zor zamanında tıpkı ecdadınız gibi milletin başına geçmenizi teklif ediyorum” deyiverdi. Bu teklifi Mazhar Müfit’in, Kemal Paşa’dan habersiz yapması mümkün değildi. Sustu Vahdettin. Başını çevirip, denizi seyretmeye başladı. Terk etmek istemediği İstanbul birkaç ay sonra ikinci kez işgal edilecekti…
Dönelim başa. Mustafa Kemal düşündüğü gibi Harbiye Nazırı olsa; Samsun’a çıkmasa ne olurdu? Bilinen o ki tarih varsayımların yanıtlarını aramaz. Ancak Mustafa Kemal’in, çareler tükenmeden İstanbul’u terk etmediği de açık. Samsun ise başlangıç için asla rastgele bir seçim değil…
