Sayın Kılıçdaroğlu bu sorunun altını çizerek aday aramayı sürdürüyor. Kimse de kendisine; “böyle aday aranmaz, en kalitelisini bulabilirsin ama seçtiremezsin” diyemiyor.
Biz söyleyelim o zaman.
Cumhurbaşkanı’nda aranacak ilk özellik; seçilebilme ihtimali en yüksek adaylar arasında yer alabilmesidir. Yoksa her parti kendi adayını gösterir ve iki turlu seçim sonucunda da oy oranı fazla olanın adayı kazanır.
Bir ana muhalefet partisi bunu nasıl göremez ve sanki formalite gereği seçimlere katılır, inanılır gibi değildir. MHP ise her şeyin farkında olup, göstereceği adayı CHP seçmenine beğendirme gayreti içine girmiştir.
Şimdi bir de nasıl bir seçmen grubuna Cumhurbaşkanı seçilecek, ona bakalım.
Okumayan, araştırmayan ve sorgulamayan bir çoğunluğa…
En güçlü aday sık sık karşısındaki topluluklara, 11 senede 23 milyar dolarlık IMF borcunu nasıl kapattıklarını anlatıyor ve uzun uzun alkış alıyor. Kimse de kendisine; “aynı dönemde bütün Cumhuriyet dönemi birikimlerini sattınız ve 38 milyar dolar elde ettiniz. 11 sene önce 129 milyar dolar olan dış borç stoğumuzu 400 milyar dolara çıkarttınız. 23 milyarın lafı mı olur, 300 milyar dolar nereye gitti?” diye sormuyor.
Hadi soramıyorlar diyelim, sessiz de kalamıyorlar, alkışlıyorlar. Demek ki bütün bunlardan haberleri yok. Onlara seslenen de bunu çok iyi biliyor ve değerlendiriyor.
Dolayısıyla o aradığınız vasıfların birçoğunu tartabilecek ve hakkını verebilecek bir seçmen çoğunluğunuz zaten yok.
O zaman nasıl hareket etmek gerektiğine bakmalısınız. Duyguları bir tarafa bırakıp, hesabı iyi yapmalısınız.
Benim de gönlümden geçen birinci aday Yılmaz Büyükerşen’dir. Ancak seçilme ihtimali yüzde 1 bile değildir. Peki bu durumda aday gösterilmesinin bir anlamı var mıdır?
Eğer “ilk turda en fazla oy alan 2. aday olur, ikinci turda da MHP’li seçmen destekler” diye düşünülüyorsa bu büyük bir yanılgıdır. İkinci turda, adayı elenmiş MHP seçmeninin bir kısmı sandığa gitmez, gidenlerin diğer bir kısmı da kendilerine daha yakın buldukları AKP adayına yönelirler. Daha önce de benzer durumlarda olduğu gibi…
Sonuçta; seçilme ihtimali fazla olan bir adayın çevresinde toplanma mecburiyeti vardır. Tam içinize sinmese bile MHP ile ortaklık şarttır.
Yoksa havanda su döversiniz. Ve de en önemlisi, inandırıcılığınızı daha çok kaybedersiniz.
Üstelik Cumhurbaşkanlığı seçimine 40 gün kalmışken AKP adayı hemen hemen bellidir. Taktik gereği aday ismini açıklama Haziran ortalarına bırakılmış ama propaganda çalışmaları bütün televizyonlar aracılığıyla zaten başlatılmıştır. Muhalefet ise aday belirlemek için iktidarın açıklamasını beklemektedir. Peki 25 günde adayınızı seçmenlerinize ulaştırabilecek misiniz?
Elbette hayır. Maça 1-0 geriden başlayacaksınız. İşte buna da maç öncesi taktiği deniyor ve ne kadar önemli olduğu da yaşanarak görülüyor.
Şunu zaten biliyoruz ki; CHP’nin gerek Deniz Baykal zamanında gerekse şimdi, ne iktidara gelmek ne de Cumhurbaşkanlığı seçiminde etkin olmak gibi bir niyetleri olmadığı açıktır. Sadece kendilerini sınamak ve güçlerini görerek merak gidermek onlara yetiyor. Aynen mücadele ediyor gibi yapan amaçsız spor ekipleri benzeri…
Ancak daha kötüsü; yazın ortasında seçilme ihtimali birinci turda iyice azalmış görünecek bir aday için CHP seçmeni de plajı bırakıp sandığa gitmeyebilir.
Dolayısıyla bu imtihanın sonucu daha da moral bozucu çıkabilir.
Belki de, güçlü bir Başbakan’ı Cumhurbaşkanı yaparak ondan kurtulmak ve 2015 genel seçimlerinde oyları 1-2 puan artırmak hedefleniyor olabilir.
Böylece; CHP kendi adayını göstererek AKP adayının seçilmesini sağlayacaktır.
Yeni Cumhurbaşkanı da en büyük teşekkürü strateji ustası Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na gönderecektir!