16 Mart 1848 tarihinde bizde öğretmen yetiştirmek üzere ilk “Öğretmen Okulu” açıldı.
Öğretmenlik, insan yetiştirme sanatıdır. Öğretmen, ne denli iyi yetişirse onun topluma yansıması da o denli etkili olur. Atatürk, öğretmenlere büyük değer veriyor, ülkenin aydınlığa çıkmasını öğretmenlerin çabasında görüyordu. Kurtuluş Savaşı’nın en sıcak günlerinin yaşandığı 1921 yılında Ankara’da Öğretmenler Kurultayı topluyor, gidip öğretmenlerle konuşuyor, öğretmenlerin önemini gösteriyordu. Öğretmenlere bu yakın ilgisinden dolayı Mustafa Kemal’e “başöğretmenlik” unvanı veriliyordu. Başka mesleklerde bu unvanın bir örneğini göremeyiz.
Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte öğretmenin toplumdaki konumu, yakın yıllara değin pek yüksekti. “Atanamayan öğretmen” sözü bilinmiyordu. O yıllarda öğretmen dolgun aylık alırdı. Şimdi ise, “asgari ücretli, sözleşmeli öğretmen” düzeyi, acıklı durumu göstermeye yetiyor.
İnsan eğitimi için en güzel okulları açmışız. Sırasıyla öğretmen okulları, köy enstitüleri, eğitim enstitüleri. Dönemlerinde bu okullar öğretmeni en iyi düzeyde yetiştirdiler. Özellikle, köy enstitülerini UNESCO, dünya gençlerine örnek okul olarak önerdi. Bize, bundan büyük övünç olamaz. Köy enstitülerini biz kapatırken, onlar örnek eğitim kurumu diyordu! Bu her üç eğitim kurumunu birer birer kapatmışız! Ne acı ki, şu an öğretmen yetiştiren bir okulumuz yoktur! Bugün, eğitimdeki niteliksizliğin en büyük nedeni budur. Onlarca kaynaktan öğretmen devşiriliyor! Dünyada bir benzerini göremezsiniz.
16 Mart Öğretmen Okulları’nın,17 Nisan Köy Enstitüleri’nin kuruluş günleridir. O okullarda ve sonrasında orada yetişenlerce o günler ulusal bayram düzeyinde kutlanır. Her öğretmen okulu, köy enstitülü çıkışlı için bu iki tarih bayram anlamı taşır. Okuldaki törene ilden vali, milli eğitim müdürü gelirdi. En seçkin tiyatro eserleri sahnelenir, birlikte halk oyunları oynanır, türküler, şarkılar söylenir, spor gösterileri yapılır, yemeklerin en güzeli hep birlikte yenirdi.
Geçmişte öğretmen yetiştiren her üç kuruma da birkaç basamaklı sınavla seçilmiş öğrenci alınırdı. Onlar, bilim ve Atatürk ilkeleri ışığında yarını kuracak geleceğin öğretmeni olarak yetiştirilirdi.
Eğitim, bilgi aktarmak değildir. Eğitim, kişinin yeteneklerini, yaratma gücünü geliştirme işidir. Köy enstitülerinde demokratik eğitimin yanında bir de üretici eğitim dizgesi uygulanıyor; iş eğitimi yapılıyordu. Orada yaparak, yaşayarak öğrenme vardı. Böylece başarı yükseliyordu. Öğretmen okullarında, köy enstitülerinde sanat eğitimine önem veriliyor, her öğrencinin bir müzik aleti çalma becerisi aranıyordu. Ben de mandolin çalmasını öğrenmiştim. Müzik salonunun altmış mandolini vardı. Cılavuz Köy Enstitüsü kalıtı öğretmen okulunu 1963 yılı haziran dönemi bitirdim. İstiklâl Marşı başta olmak üzere birçok okul şarkısını seslendirip müzik dersinden geçmiştim. Mezun olduğumun ertesi ayında atamam Ağrı ili Tutak ilçesi Çırpılı köyüne yapıldı. Elimde Cumhuriyet gazetesi ile köyüme gittim. İlkokul birinci sınıfta okuttuğum iki öğrencim öğretmen oldu. Bunca yıl sonra bile onlarla haberleşiyoruz. Ayrılırken köyden Mehmet Aras’a vesikalık bir fotoğrafımı vermiştim. Sonra duydum ki o fotoğrafı Atatürk fotoğrafı gibi büyütmüş, duvarına asmış! Hizmet edene böyle davranır onlar. Bu durum, öğretmenin yetişmesiyle ilgilidir. Osmanlı paşa bile, “Gidemediğin yer senin değildir” demişti. Tutak ilçesinin doksan beş köyü vardı; ben okulu olan on beşinci köye gitmiştim!
Son sözü Atatürk söylüyor:
“Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.”