Çoktandır okur mektuplarına yer verememiştik. Köşemiz bu hafta onların. Odağımızda ise “dil duyarlığı” var…
* * *
DİL BİLİNCİNİN ÖNEMİ
Sayın Attila Aşut,
İngilizce filoloji eğitimi almış, Amerikan kültürü üzerine tez yazmış ve uzun yıllar üniversitede dil eğitimi vermiş biri olarak dilin yalnızca bir iletişim aracı olmadığını, aynı zamanda düşünceyi biçimlendiren ve kültürü taşıyan en önemli unsur olduğunu çok iyi biliyorum. Bu nedenle, yazılarınızdaki dil bilincine dair vurgularınızı son derece değerli buluyorum.
“Anadil” ve “anadili” ayrımı konusundaki açıklamalarınız, bu kavramların birbirine karıştırılmasının önüne geçmek bakımından çok yerinde. Tek bir harfin bile anlamı nasıl değiştirdiğini gösteren bu tür örnekler, dilin titizlikle korunması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Dil Devrimi’nin en önemli ve en kalıcı devrimlerden biri olması da tam olarak bu yüzdendir.
Ne yazık ki medya başta olmak üzere pek çok alanda dil duyarsızlığı giderek yaygınlaşıyor. Sizin gibi bu konulara titizlikle yaklaşan kalemler, dil bilincinin diri tutulmasında büyük bir rol oynuyor. Yazılarınızın, bu farkındalığın artmasına katkı sunduğunu düşünüyor ve emeğiniz için teşekkür ediyorum.
Saygılarımla,
Fahrettin ÖNDER (Emekli)
* * *
DİLİMİZ KİRLENMESİN
Sayın Attila Aşut, bir yazınızda “sosyal medya” tanımını eleştirerek “sanal ortam”’ demenin daha doğru olacağını belirtmiştiniz. Ben de aynı görüşteyim, dilimizin kirlenmesine karşıyım. Size bu konuyu işleyen bir şiirimi gönderiyorum.
Kitle iletişim aracı isen,
Türkçeye saygı duy, dili kirletme.
Yabancı sözcükle büyümezsin sen,
Arı dili kullan, balı kirletme.
‘Sosyal Medya Fenomeni’ ne demek,
‘Sanal Ortam Ünlüsü’ne ver emek.
Doğruya götürür Türkçe söylemek,
Yabana yönelip yolu kirletme.
Anlamın bahçesi eşkenar olsun,
Dilimiz sulayan bir pınar olsun,
Türkçemiz gelişsin bir çınar olsun,
Sözle tutunduğun dalı kirletme.
Türkçe yaban dille bir tutulmasın,
İçine yabancı söz katılmasın.
Temiz olsun sözel, yazılı basın,
Kirlenmiş söz yazıp eli kirletme.
Karamanlı Nevzat Türkçeyi sever,
Mehmet Bey torunu, dilini över;
Yabancı söz duysa dizini döver,
Atatürk’ten kalan gülü kirletme.
Karamanlı Halk Ozanı
Nevzat DAĞLI
HAFTANIN NOTU
BAHADINLI YOLDAŞI UĞURLARKEN…

Eski TİP Milletvekili ve yazar dostumuz Yusuf Ziya Bahadınlı’yıda öte yakaya uğurladık.
Yusuf Ziya, köy enstitülü bir eğitimci ve yazardı. Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı bir Alevi köyü olan Bahadın’da doğmuştu. Bahadın, o zamanlar köydü, şimdi beldedir. Burası, aydınlık insanların yurdudur. Yusuf Ziya Bahadınlı bu köyden çıkarak 1965 yılında Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekili seçilmiş ve Meclis’te partisinin eğitim politikalarının sözcülüğünü yapmıştı. Bizim dostluğumuz da o yıllarda başlamıştı. Sohbetlerimizde, “Köy enstitüleri olmasaydı ben de çoban olurdum” derdi. İstanbul’da Hür Yayınevi’ni kurmuş, toplumcu dergiler ve kitaplar yayımlamıştı. Romanlar, öyküler, incelemeler ve anı kitapları yazmış; “Gemileri Yakmak” romanında, Gaziantep’te öldürülen TİP’in efsane üyelerinden Reşit Güçkıran’ı (namı diğer “Kürt Reşit”) anlatmıştı.
Yıllar sonra Sol Meclis‘te ve TKP’de yeniden bir araya gelmiştik onunla. Seksenine yaklaşırken kitap çıkarmaya hız vermişti. “Seksene Dört Kala” adlı armağan kitapta ise dostları anlatmıştı onu. Son görüşmemiz, Ağustos 2017’de Bahadın Kültür Şenliği’inde olmuştu. Kendi adını taşıyan Kültür Merkezi’nde anılarımızı paylaşmıştık. İstanbul’da yaşıyordu. Arada telefonlaşıyorduk. 98 yaşındaydı ve dalya demeye az kalmıştı. Adıma imzaladığı kitaplarından birine, “Yıllar ne tez geçti. Oysa hayat her şeye karşın ne güzel!” diye yazmıştı.
19 Mayıs’ta ölüm haberi geldi. Şişli Tiyatrosu’nda düzenlenen törenin ardından Karacaahmet’te toprağa verildi. Yoldaşları, Bahadın’dan getirdikleri asma fidanını dikti gömütüne.
Çok üretken ve savaşımcı bir yaşamı olmuştu Bahadınlı’nın. Geride güzel anılar ve değerli yapıtlar bıraktı. Yıldızlar yoldaşı olsun!