Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de palm yağının zararları ve yararları sürekli tartışılıyor. Bir konuda konuşabilmek için ya zararını veya faydasını görmek ya da uzun araştırmalar sonucunda bir kanaate sahip olmak gerekir. Elbette ben ikincisini yaptım. Tercihini palm yağından yana kullanan üreticileri ihtiyatla dinledim. Zira aşağıda belirteceğim özelliklerine rağmen üretim hattına palm yağı dahil eden bir üreticinin bu yağın olası zararlarından bahsetme ihtimalini hayli zayıf gördüm…
Palm yağı, Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu’na (EFSA) göre kanser riski taşıyor. Ve bunun için Avrupa Birliği (AB), 2014 yılında çıkardığı bir yasayla gıda ürünlerinde palm yağı kullanıldığının belirtilmesini zorunlu hale getiriyor. Ancak bu kural kozmetik ürünleri için geçerli olmuyor (BBC News).
EFSA, Mayıs 2016’da yayınladığı palmiye yağının kanserojen olduğuna dair raporunun ardından Avrupa’da bazı marketler bu yağı içeren ürünleri raflarından kaldırma kararı alıyorlar (TRT Haber).
Palm yağının zararlı olmasının nedenleri arasında üretim şekli öne çıkıyor. Genellikle hazır gıda ürünlerinde kullanılan bu yağın riskli olmasının en büyük nedeni yüksek ısıda üretilmiş olması gösteriliyor. Yapısı gereği üretimi sadece yüksek sıcaklıklarda gerçekleşebiliyor. Dolayısıyla palm yağı vücuda zararlı olan bir yağ çeşididir. Doymuş yağ ve yüksek kalori içermesi nedeniyle kolesterolü artırıyor. Kalp ve damar palm yağının vücudumuzda etkilediği ilk organ ve yapılar olarak öne çıkıyor. Felç riskine de neden olabiliyor. Buna bağlı olarak nörolojik sisteme de ciddi anlamda zarar vermesi muhtemel görülüyor. Sindirim sistemini de etkilediği için mide ve bağırsak gibi önemli organlara da zarar verme eğiliminde olduğu söyleniyor (Medical Park).
Peki durum böyleyse, acaba neden bu kadar tercih ediliyor?
Hazır besin endüstrisinin gelişmesine bağlı olarak artan yağ ihtiyacı ve daha düşük maliyeti kullanımını artırmıştır. Ancak işlenme ve depolanma esnasında kloropropanoller gibi besin kaynaklı bulaşanların palm yağına geçtiği ve sağlık açısından risk oluşturduğu biliniyor (AÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi).
Başka bir kullanım avantajı gıda ürünlerinin raf ömrünü uzatan doğal koruyucu etkisidir. Bana göre bu avantaj tüketiciye sağladığı bir fayda değil, üreticiye sunduğu kolaylıktır.
Dünyanın en ucuz bitkisel yağı olmasının sebebi; diğer benzer ürünlerle aynı miktarda yağ üretmesi için gereken arazinin yarısından azına ihtiyaç duymasıdır. (Ekolojika).
Prof. Dr. Canan Karatay, “Bu yağ bitkisel ve çok yüksek miktarda omega 6 içerir ve maalesef omega 6’da iyi kullanılmadığı zaman bütün hastalıkların temelinde yer alır” diyor.
Yeni Zelanda’nın en büyük çikolata markası olan Whittaker’s, “Çikolatamız neden palmiye yağı içermez?” sorusuna açıklık getiriyor. Whittaker Ürün Geliştirme Müdürü Megan Sinclair açıklıyor; “Biz palmiye yağı kullanmadığımız için, bazı çikolata üreticilerinin neden bunu kullanmayı tercih ettiğini ancak tahmin edebiliyoruz” diyor.
Yukarda belirtilen tercih nedenlerine; “daha yüksek erime noktası” avantajı da ilave ediliyor. Bunun üreticiye ne kazandırdığına gelince; “daha sıcak ülkelere ihracatta, çikolatanın yenmeden önce erime riskini azalttığı” anlamına geliyor. Yani yine tüketiciyi ilgilendiren bir durum yoktur. Zira o ülkelerde dondurma lojistiği bile başarı ile yürütülüyor.
Megan devam ediyor; “2009’dan bu yana geçen yıllarda, etik kaynak sağlamaya doğru büyüyen bir hareket görmemiz belki de şaşırtıcı değil” diyor.
“Etik kaynak” vurgusu düşündürücü değil mi?
Megan devam ediyor; “125 yıllık aile tarihinde çikolatalarımızda hiçbir zaman palmiye yağı kullanmadık.” Megan bunun “birinci sınıf bir ürünü, birinci sınıf olmayan bir üründen ayıran özellik olduğuna” inanıyor.
“Kalite üstünlüğü” vurgusu yeterince bilgilendirici değil mi?
Megan devam ediyor; “işe gelip fiyat konusunda endişelenmemek büyük bir lüks. Bunun yerine en iyi malzemeleri tedarik etmeye odaklanıyoruz., bu yüzden kakao yağı kullanıyoruz” diyor.
Sonuç olarak; görüldüğü gibi sağlam kaynaklara dayanarak bir çerçeve çizdim. Burada yazının başında da belirttiğim üzere palm yağı kullanıcılarına yer vermedim. Zira üretici temsilcilerinin (şirketlerin danışmanı olan bazı akademisyenler de dahil) bu yağın zararları hakkında söz edemeyeceği tahmin edilemeyecek bir şey değildir. Çok kullanılan, “Kimse yoğurdum ekşi demez” atasözü belki de bu konuda daha açıklayıcı olabilir.
Buradan hareketle ancak bu yağın kullanıcılarına bazı sorularım olabilir:
- Bu yağın sıvı hali Asya’da kullanıldığı gibi neden yemeklik yağ olarak bizim süpermarket raflarında ve o kadar sıvı yağ çeşidi arasında yer almıyor? Öyle ya hem ucuz hem de yararlı ise biz tüketiciler neden bundan mahrum kalıyoruz?
- Çikolata, bisküvi, margarin, hazır çorba, pizza, cips gibi yaygın kullanımı olduğu halde; bazı ambalajlarda “Palm yağı içermez” açıklamasına neden ihtiyaç duyuluyor?
- Veri kaynağına göre, 2009 yılında 410 bin metrik ton olan palm yağı tüketimimiz 2019 yılında 725 bin metrik tona yükselmiş. 2022 yıllık palm yağı ithalatımız da 901 bin ton olmuş (AgriPro). AB ülkelerinde ise palmiye yağı tüketimi önemli ölçüde düşüş göstermiş. 2015 ile 2020 arasında yıllık ortalama 6,6 milyon metrik ton iken, 2021’de 5 milyona düşmüş (Statista).
Peki ülkemizde hızlı artış ve geniş kullanım imkânı olmasına rağmen, AB ülkelerindeki bu tüketim düşüşünün sebebi nedir acaba?
- Yukardaki riskler geçersiz değilse; yılın 365 günü üretiminin devam etmesi, bir yağlık palm ağacından yılda 40 kg civarı yağ elde edilmesi, yani çok ticari ürün olması insan sağlığından önce mi geliyor?
- Palm yağı üretimi sırasında ormanların tahrip edilmesine ve pek çok hayvanın yaşam alanını kaybetmesine ve bazı türlerin neslinin tükenmesine kayıtsız mı kalmalıyız?
Sorularıma, üreticilerden gelecek akademik kaynağa dayalı bilimsel cevaplarla ikna olmaya her zaman hazır olduğumu rahatça söyleyebilirim…