Ülkenin birinde yerel seçimler yaklaşırken, koltuk kavgalarıyla ortalık toz duman olmuş. Yerel seçim dedik ya, herkes kendi bölgesinde iktidar olmanın peşine düşmüş. “Küçük olsun benim olsun, nasıl olsa ülkeyi yönetme şansımız yok, azla yetinmeyi bilelim” demişler. Demişler ama birbirlerine de çok zarar vermişler. Sonra da buna bir isim bulmuşlar; “parti içi demokrasi.”
Rakipler de karşılarına geçmiş, “bunlara karşı kampanya yapmaya gerek yok, bizim adımıza kampanyayı da kumpanyayı da aralarında yapıyorlar” demişler.
Bu ülkede;
– Dokuz defa seçim kaybettiği halde koltuğu bırakmayan bir başkan varmış.
Kendisinin ‘koltuk sevdası’ tescillenmişken, “koltuk sevdası olanların bu partide yeri yoktur” diye nasihat vermeyi de hiç ihmal etmezmiş.
– Ülkede ilk defa bir partinin ilçe teşkilatı üyesi evinden getirdiği koltuğu partisinin genel merkez ana kapısının önüne koydurmuş. Eylemi, “partide koltuk kavgası olduğunu gördüğü için yaptığını” belirtmiş. Partisi de demokrasi adına evinden koltuk getiren üyeyi ‘kesin çıkartma’ talebiyle disipline sevk ederek huzur sağlayacağını zannetmiş.
– En büyük şehrin Belediye Başkan Adayı, “Ben genel başkandan sinyali 2017’de aldım” diyerek başkanının demokratlığını bir kere daha tescil ettirmiş!
– Önce aday olmayacağını açıklayan bir Büyükşehir Belediye Başkanı kendi istediği adayın merkez tarafından onaylanmayacağını anladığı an karar değiştirip tekrar aday olacağını açıklamış. “Ayrılsak da beraberiz” diyen bu Belediye Başkanı görevi sonlansa da etkisiz ve yetkisiz kalmayı içine sindirememiş.
– Kadınların, gençlerin önünü açamayan, emekli yaşı çoktan gelmiş üyelerini evlerine gönderemeyen, hatta ağır sağlık sorunu yaşayan üyesini milletvekili yapan ama yemin için bile meclise getiremeyen siyasi parti de aynısıymış.
– Dördüncü dönem milletvekilliği sürecini yaşarken, belediye başkanlığını da arzu eden ve sonra da “bizim partinin fıtratında koltuk sevdası yoktur” diyebilen kişi de bu partinin üyesiymiş.
Bunu söyleyen kişi aday gösterilmeyince, 10 gün sonra çark edip; “üzülerek söylüyorum, adayların objektif kriterlere göre belirlendiğini söylemek mümkün değil. Her seçim çevresinde adeta farklı bir kriter, farklı bir standart ortaya kondu. Birçok büyükşehirde, kamuoyu anketlerinde en çok destek bulan arkadaşlar aday gösterilmedi” dermiş.
– ‘Hizipçilik’ denince ilk akla gelen aynı siyasi parti…
– ‘Fırsat siyaseti’nin en çok egemen olduğu aynı siyasi parti…
– Milletvekili aday adayı olanlar, milletvekili olamayınca takip eden yerel seçimlerde Belediye Başkanlığı, olmazsa Belediye Meclis Üyeliği kovalayanlar; Milletvekilliği sürerken bile Belediye Başkanlığına geçmek için sıraya girenler ve bunlara “bu memlekette sizden başka kimse yok mu?” diyemeyenler…
– Aday gösterilmeyeceğini anlayan Belediye Başkanları ve aday adayları tarafından en çabuk terk edilen parti…
İlçe Belediye Başkanlığı yapan bir üye; daha sonra Genel Başkan adayı oluyor, sonra en büyük şehre Belediye başkan adayı oluyor, kaybettiği için daha sonra yine ilçeye dönüyor ama oraya da aday gösterilmeyince parti değiştirip yine de aday oluyor. Koltuk sevdasında kararlılık bu olsa gerek…
– Genel Başkan bu adayı rahat kazanacağı yerden aday göstermek yerine, parti içinde tutmak amacıyla seçilemeyeceği bir başka ilçeden aday yapmaya çalışıyor. Güya elma şekeri uzatıyor ama kandıramıyor…
– Devamında ne kadar aday gösterilmeyen aday adayı varsa aynı yedek partide toplanmaya başlıyorlar. ‘Ben seçilemiyorsam, benim yerime aday gösterilen de seçilemesin’ dercesine demokrasiye hizmetlerine devam ediyorlar!
– Hükümet tarafından görevden alındığı halde tekrar aday gösterilen Belediye Başkan Adayı sanki tekrar görevden alınamayacakmış gibi huzur içinde kampanya sürdürüyor.
– En büyük ilin parti il başkanı, koltuk kavgalarından çıkan sonuca kızıp, önce istifa ediyor, 5 saat sonra ne oluyor da istifasını geri alıyor, anlaşılamıyor.
– Parti içi demokrasilerde partinin ikinci adamı durumundaki Genel Sekreterin istifası da demokrasinin gereği sayılıyor!
– Bir ilçe örgütünün, kendi fikirleri alınmadan aday tayini gerekçesi ile Başkente yürümesi de demokratik eylem olarak gösteriliyor. Örgüt gidiyor kavga bitiyor.
– Demokrat Genel Başkan bir ilçeye aday belirlerken, aday adayının şu söyleminin etkisinde kalıyor: “Bir daha bu ilçenin içinde bir tane başka levhalı araba görürsem, kendileri bilir, şimdiden elleriyle mezar kazmaya başlasınlar.”
İşte ilkeli başkan dediğimiz de böyle oluyor herhalde!
– Bütün bu koltuk savaşları kıran kırana devam ederken; iktidar partisi seçim turlarını yarılıyor, iki büyük şehrin belediyesi tanzim satışa başlıyor, muhalefete ait üçüncü büyük şehrin belediyesi ise uykuya dalmış görünüyor. Üretim bölgelerine çok yakın olmasına rağmen şehrin meydanına 3 kamyon mal getirip halka satış yapmayı bile düşünemiyor.
Allah her ülkenin iktidar partisine, kendi kendini bertaraf eden böyle rakipler versin ki iktidarları daim olsun!
Her muhalefet partisine de bütün bu yaşananlara rağmen mecburiyetten oy veren yüzde 25’lik bir seçmen grubu nasip etsin ki, mutlulukları kalıcı olsun.