İsmet İnönü, 1950 seçimlerini kazanamayınca cumhurbaşkanlığını bırakıyor, partisinin genel başkanlığına dönüyor. Bir gazeteci soruyor:
“Paşam, siz iktidarı kaybettiniz ama itibarınızı hiç kaybetmediniz. Bunun nedenlerini açıklar mısınız?”
İnönü’nün yanıtı kısa oluyor:
“Hiç yalan söylemedim.”
Güven yitimini önleyen en önemli etmen, her koşulda doğrunun yanında olmaktır. Atatürk, İnönü gibilere duyulan sonsuz saygının temelinde bu vardır.
Ünlü mimar, mizah yazarı, yaşam ustası Aydın Boysan’ın bu konuda güvenilir bir ölçüsü vardır. Boysan şöyle derdi:
“Bir sanatçının büyüklüğü, sahneye çıkarken değil, sahneden inerken anlaşılır.”
Bu sözün ışığında, gözümüzün önüne kim gelirse onun büyüklüğü anlaşılacaktır. Bir insanın son resmi genellikle son sahnede çekilir ve o resim kalıcı olur.
Milliyetçi Cephe Hükümeti (MC), 31 Mart 1975 günü kurulmuş, kendisinden olmayanlara karşı sert bir tutumla işe başlamıştı. Ertesi günlerde bir hafta sonu Anadolu’nun bir ilinde TÖB-DER’İN bölge toplantısı vardı. TÖB-DER, o yıllarda öğretmenlerin önemli bölümünü bünyesinde toplayan ilerici öğretmen örgütüydü. İlin en büyük sinemasının salonu, balkonu dolmuş kalabalık sokağa taşmıştı. Öğretmenlerce tanınan, bir devlet kurumunda çalışan, bir yazarın o gün o ilde olduğu salona girişinde anlaşıldı. Programın en sonunda konuk yazar sahneye davet edildi. Salondakilerin çoğu ilk kez gördükleri bu yazarın sahneye çıkışını, o günün en yoğun alkışlarıyla karşıladı. Akıcı konuşması sık sık alkışlarla kesildi. Nâzım Hikmet’ten şiir okuması alkışlara tavan yaptırdı. En son Ümit Yaşar Oğuzcan’dan bir aşk şiir de nereden çıkmıştı? Herkesi şaşırttı. Az sonra sahneden inerken alkış pek sönükleşti. Konuk da bunun ayrımına varmıştı. Toplantı sonrası, dört beş kişi arasında yaptığının nedeni soruldu. Yazarımız, yaşamının en acıklı yanıtını veriyordu:
“Soran olursa, bunu okudum derim!”
Bilirsiniz, test sınavlarında söylenir, “Bir yanlış bir doğruyu götürür.” Ya da “Üç yanlış bir doğruyu götürür” türünden açıklamalar yapılır. Örneğimizdeki bir yanlış ise bütün doğruları götürüyor. Hani Türk filmleri çoğunlukla öyledir; ya mutlu son, ya da gözyaşlarıyla dolu acı bitiş!
Son yıllarda, son aylarda, son günlerde gördüğümüz resimler ortada. Hangi birini sayayım. Bu sizin resminiz. Aynaya kızmanızın anlamı yoktur.
Süzme şiirlerin şairi Metin Demirtaş’ı (1938-2014) saygıyla anıyorum:
“Hiçbir şey öldürmez insan yüreğini/Öldürür eğilmek/ Bir ekmek uğruna/ Üç kuruşluk adamlar önünde”