Zannedildi ki; her şey perakendecinin elindedir ve o fiyatları sabitlerse piyasa güllük gülistanlık olur, tüketici de makul fiyatlarla istediği ürüne kolayca ulaşır.
Oysa ocak ayı boyunca hiçbir perakendeci “Bütün ürünlerde fiyatı sabitleyeceğiz” dememişti. Bazıları 500 üründe, bazıları 1000 üründe fiyat sabitleme yapacaklarını, indirimlere de güçlü bir şekilde devam edeceklerini açıklamışlardı. Ve perakendeciler üzerlerine düşeni yaptılar…
Muhtemel gelişmeleri, bir ay önce “Fiyat sabitleme nereye kadar?” başlıklı yazımda aktarmıştım. Neticede bu uygulamalar bir aylık süreyi aşarken tahminlerimizde herhangi bir sapma olmadı.
Zira perakendecinin gücü de bir yere kadardı. Maliyet enflasyonu devam ediyor ve üretici perakendeciyi zorluyorsa; bir kısım kategorilerde buna direnmek mümkün olurken, bir kısım kategorilerde de tedariğin devamını sağlamak adına zorunlu artışlar söz konusu olabilecekti. Örneğin kırmızı et, beyaz et, yumurta, pirinç, ayçiçeği yağı, birçok et ve süt ürünü ile meyve sebze çeşidi, ambalajlı su ve ekmek ocak ayında fiyat artışı gören ürünlerden bazılarıydı…
Nitekim İstanbul Ticaret Odası (İTO) hesaplamalarına göre İstanbul’da ocak ayında fiyatlar seviyesi aylık yüzde 5,94 artarken, yıllık enflasyon yüzde 79,68 çıkmıştır. Aralık ayında ise aylık artış yüzde 2,94 ve yıllık artış yüzde 92,97 olarak kayıtlara geçmişti.
Ocak 2023’te perakende fiyatlarda bir önceki aya göre; ulaştırma ve haberleşme harcamalarında yüzde 23,94, sağlık ve kişisel bakım harcamalarında yüzde 15,92, gıda harcamalarında ise yüzde 6,07 artış yaşandı. Dikkatinizi çekerim, geçtiğimiz Aralık’ta gıda harcamalarındaki aylık artış yüzde 3,06 idi. Böylece gıdada aylık artış 2’ye katlanmıştır.
TÜİK tarafından açıklanan TÜFE ise aylık bazda yüzde 6,65 arttı. Güçlü baz etkisiyle yıllık TÜFE yüzde 57,68’e indi. Ocak’taki yüzde 6,65’lik enflasyon, son 9 ayın en yüksek aylık enflasyonu olarak kayıtlara geçmiştir. Aralık ayı enflasyonu ise yüzde 1,18 idi ve aradaki bu büyük fark oldukça şaşırtıcıdır.
Bundan sonrası daha önemlidir; baz etkisi giderek azalacağından köklü tedbirler alınmadıkça kendiliğinden bir iyileşme olamayacağını yaşayarak göreceğiz.
Elbette enflasyona olumsuz katkı yapan bazı istisnalar da bulunmaktadır. Bu ülkede maliyet zorlamasının üstünde bir artış talebi ile kapıyı çalan veya kur değişimlerini fırsata çevirmek isteyen tedarikçileri de gördük, sık fiyat artışları arasına ek kârlar yerleştiren perakendecilere de rastladık. Ancak bunların sayısı oldukça azdır. Sektörün genelini enflasyonun sebebi gibi göstermek ne kadar haksızlıksa bu fırsatçıları kendi haline bırakmak da o kadar yanlıştır…
Burada altını çizeceğim başka önemli bir konu var.
Bütün ülke dikkatini fiyatlara vermişken kalite erozyonu gözden kaçmaktadır. Gıdadan tekstile kadar önemli bir kalite gerilemesi dikkat çekmektedir. Bunun enflasyon hesabı içindeki gözükmeyen kısmı gizli enflasyondur. Zira yıllık enflasyon hesaplanırken, aynı kalitedeki ürünün bir yıl önceki fiyatı dikkate alınmak zorundadır. Bu kurala göre hareket edildiğinde de; önce kalitenin eşitlenmesi durumunda kıyaslanan iki fiyat arasındaki makas genişleyeceğinden enflasyonun olması gerekenden daha yüksek çıkması beklenir.
TÜFE oranında bir düşüş gerçekleşmesi; fiyatlarda bir düşüş yaşanacağını göstermez. İşte yukardaki verilere bakınca birçok mal ve hizmet kategorisinde fiyat artışlarının sürdüğü görülmektedir.
Bir an için hiç fiyat artışı yaşanmadığını varsayalım; tedavüldeki en büyük banknot olan 200 TL ile artık 1 kilogramı dahi alınamayan pek çok gıda ürünü bulunmaktadır. Örneğin tereyağ, klasik beyaz peynir, eski kaşar peynir, taze kaşar peynir, baklava, kuzu kuşbaşı, dana biftek ve onlarca et ve süt ürün çeşitlerinden herhangi birisi1 kilogramlık tek paket halinde 200 TL’ye alınamamaktadır. Beslenmede önemli rolü olan çam balı bile (kestane gibi pahalı ballardan değil) artık 200 TL barajını aşmıştır.
Sokak röportajlarını izliyorum. Almanya’dan emekli olup memleketine kesin dönüş yapmış bir vatandaş “kral gibi yaşadığını” kameralara ballandıra ballandıra anlatıyor. Şartların orada kötü, burada fevkalade olduğunu söylüyor.
Kendisinden biraz daha ayrıntılı açıklamasını istiyorlar…
Emekli vatandaş, maaşının 1500 euro olduğunu belirtince; mutluluğu “euro kazan, TL harca” formülüne bağladığı anlaşılıyor. Her ay cebe indirdiği 30 bin liraya rağmen, yine de kendi ülkesinde 200 TL ile 1 kg et veya 1 kg tereyağı alamazken, ekmeğini veren ülkede 100 euro ile koca bir alışveriş arabasını doldurabildiğini unutmuş gözüküyor. Ve elbette oldukça da tuhaf kaçıyor…
Peki bu muhteremi merakla dinleyenlere ne demeli?
Oysa artık dijital dünyada her ülke vatandaşının nasıl yaşadığı; marketten, mobilyacıdan hangi ürünü kaça aldığı canlı olarak beş dakikada önünüze geliyor. Yani o ülkelerde yaşamanıza veya masal dinlemenize ihtiyaç yoktur…
Ipsos’un en güncel tespitleri Ocak ayının son günü elimize ulaştı. Bu sayede bir de ‘TL kazanıp, TL harcayan’ vatandaşın durumuna bakalım istedik…
Rapordan aktaralım:
“Gelecekle ilgili korku ve güvensizlik ne kadar belirgin olursa, tüketiciler de harcamalarını o oranda başarı ile yönetmek için çalışırlar. Her 2 tüketiciden biri en ucuzunu bulabilmek için market market dolaştığını, her zaman kullandığı markalar yerine en ucuzunu ya da indirimde olan markaları aldığını ifade ediyor.”
Ve bunun sonucunda;
“Hanelerin hesaplı ürün arayışı ile birlikte indirim marketlerinin Hızlı Tüketim Ürünleri (HTÜ) harcamalarındaki payı belirgin artış gösteriyor.”
Sonuç olarak; dünyada petrol ve doğalgaz fiyatları gerilerken, küresel gıda fiyatları düşerken bizdeki durum yukarda görüldüğü gibidir. “Dünyada da enflasyon var” diyenlere, ABD’de yıllık yüzde 6,5 olan enflasyonun bizde aylık yüzde 6,5 olduğunu ise sık sık hatırlatmak gerekiyor…
Yaşadığımız deprem felaketinde kaybettiğimiz vatandaşlarımız için başsağlığı, yaralılarımız için acil şifalar diliyorum. Bu zor günleri birlikte aşacağız…