Bombalanan Beyrut, çoğu çocuk, kadın ve sivillerden oluşan 1000’den fazla ölü, Ortadoğu’yu kasıp kavuran İsrail, Hizbullah, PKK… Hiçbirinin önemi kalmadı. Vatan gazetesinin 6 Ağustos 2006 tarihinde “Ali Kırca’ya seks tuzağı” başlığıyla verdiği haber, bir anda bomba gibi düştü haber portallarına. Gündemin 1. maddesi “Ali Kırca’nın pornosu”ydu artık. Kim çekti, nasıl çekti, neyle çekti, başka da var mı sorularının yanıtını araştıranlar çoğunluktaydı. Arkadaşlarımızın arasında işi biraz daha ileri götürüp performansını tartışanlar bile oldu ciddi ciddi. Herkes uzman kesildi. Neyse ki “Viagrasız mümkün değil” diyerek performans tartışmalarına son verdi biri. Daha önce yine porno tuzağına takılan ünlülerle kıyaslamalar yapıldı durdu hafta boyunca. En çok merak edilen ise “Kadın kim?” sorusunun yanıtıydı. Kadının kim olduğunu öğrenmek isteyenlerin için çok beklemeyeceklerini sanıyorum. Belli ki Türkiye yakında yeni bir şöhrete kavuşacak.
Ayıp olan
Halkın sevdiği, beğendiği, örnek aldığı, en önemlisi de güvendiği bir “anchorman”in aslında diğerlerinden farklı olmadığının, bu çamur deryasında dibe vurmuş, ilkelerini, onurunu, değerlerini şöhretin ve paranın sarhoşluğuyla gözünü kırpmadan takas etmiş biri olduğunun ortaya çıkması çok acıydı. “Ortaya çıkması” diyorum çünkü, bu toplumda Kırca’nın yaptığı kaçamak (!) değil ayıp olan. Ayıp olan yakalanmak, eline yüzüne bulaştırmak ne yazık ki…
Yasal açıdan
Görüntülerin gizlice çekilmesi, dağıtılması, TCK’nın 192’nci maddesine göre suç. Artık bu konu Ali Kırca, avukatı, adı henüz bilinmeyen siyah saçlı kadın arasında bir dava konusu. İşlenen suç “Hayatın Gizli Alanına ve Özel Hayata Karşı Suçlar” kapsamına giriyor. Okurlarımızı burada uyarmakta yarar var. Bu görüntüleri çekmek ne kadar suçsa, bilgisayar yoluyla dağıtmak da suç. Dağıtanlara 3 yıla kadar hapis ve 5 bin YTL’ye kadar ağır para cezası verilebiliyor.
TV izleyicisini ilgilendiren
Sizleri ilgilendirenin, Türkiye’nin haber konusunda güvenilir olarak bilinen TV kanallarından ATV’nin “anchorman”inin gerçek yüzünün ortaya çıkması olmalı. Aldatılan yalnızca eşi değil, aldatılan milyonlarca TV izleyicisi aynı zamanda. Her akşam gözlerinizin içine bakarak ana haber bültenini sunan insana güvenmek istersiniz. Haberleri aynı güvenle izleyebilecek misiniz hala? Bu insanlara 1 aylık maaş olarak ödenen rakam, çoğunuzun asla bir arada göremeyeceğiniz miktarlarda. Bazılarınız da onların 1 aylık maaşlarının karşılığını ikramiye olarak alabilmek içi 25 yıl çalışmak zorundasınız! Aldıkları bu astronomik ücretlerin karşılığını işverenlerine vermek zorundalar.
İki yüzlüler
Madalyonun bir de diğer yüzü var. Bütün gazeteleri okumaya çalışıyorum, bütün haber portallarını izlemeye gayret ediyorum. Ali’nin ihanetini yazan bir sürü insanın ondan aşağı kalır yanı yok! Tek farkla, henüz yakalanmamış olmaları. Düşenin dostu olmaz misali, bir tekme de onlar vuruyorlar. Zaafları nedeniyle düşene kadar dürüst, namuslu, vatansever, iyi bir eş, iyi bir baba, iyi bir anne gibi görünmek, örnek gazeteci olmak zorundalar, yoksa para etmezler… Musluk aktığı sürece de küplerini doldurmak zorundalar.
Siyaset Meydanı
Siyaset meydanının çok revaçta olduğu, izleyicinin ekran başına kilitlendiği günlerdi. Gazeteci bir arkadaşımız da davet edildi Ali Kırca tarafından. Siyaset Meydanı’nın o hafta konusu bilgi alanına giriyordu. Oldukça da birikimi vardı meslektaşımızın tartışma konusunda. İlginç bir şekilde, Kırca nasıl istiyorsa, istediğine söz verip istemediğini susturarak yönlendirdi saatler süren programı. Arkadaşımızı neredeyse hiç konuşturmadı. Orada bulunması gereken en önemli isimlerden biri olduğu için davet etmişti anlaşılan. Konuşturup konuşturmamak onun bileceği işti tabii ki.
Sahne hayatının sonu
Arkadaşımız program öncesi son kitabından bahsetmiş Ali Kırca’ya, “sana gönderirim” demiş. Ertesi gün son kitabının kapağını açtı, çok sevdiği sarı renkli kalemlerinden birini eline aldı ve Ali Kırca’ya ithafen “Sahne hayatında başarılar dilerim” yazarak imzaladı kitabı. Ali Kırca’nın sahne hayatının bir gün bu şekilde son bulacağını düşünmüş müydü bilmem…