Soma maden faciası birçok konuda gözümüzü açtı. Bir sürü ihmaller zinciri yıllardır gözümüzü boyamaya çalışanların başarılı çalışmaları sebebiyle (!) karanlıkta kalmış.
Hepimize yazıklar olsun.
Bu cinayetin teknik sebeplerini uzmanlar nasıl olsa listeleyecekler. Benim değineceğim konu ise bambaşka.
Olay günü, kazanın üzerinden 3-4 saat geçmişken radyodan Maden İşçileri Sendikası Başkanı Nurettin Çakul’u dinliyorum. Kendisinden kaza hakkında bilgi isteniyor. O ise reklamlara başlıyor. İlgili bakanlığın yönetim kalitesinden, özel işletmenin iş güvenliğine verdiği önemden dem vuruyor.
Muhterem, sanki işçi temsilcisi değil, işveren temsilcisi. Üstelik söyledikleri de hiç inandırıcı değil. Gazeteci Cüneyt Özdemir maden işçilerine mikrofon tutuyor; “hiç kaza tatbikatı yaptınız mı?” diye. “Hayır” cevabı alıyor.
Bunu gazeteciden önce kimin takip etmesi gerekirdi?
Sendikanın…
TKİ’nin 130 dolara mal ettiği kömürü, 23,8 dolara mal ettiğini işletici kendisi açıkladı.
Peki hangi tasarrufla bunu nasıl becerdiğini kim soracaktı?
İş sağlığı ve güvenliği konusu bu tasarruftan ne kadar pay alıyordu. Bunu kim ölçecek veya itiraz edecekti?
Öncelikle sendikanın…
Bırakınız iş güvenliğini ilgilendiren konuları, işçilerin soyunma odalarının, dolaplarının, tavandan sarkan kovaların, yıkandıkları yerlerin sefil durumunu kim görecek ve iyileştirilmesini isteyecekti?
Öncelikle sendikanın…
Madenlerde güvenlikte önemli bir yer tutan ve dünyanın birçok ülkesinde zorunlu olan “Kaçış veya Yaşam Odaları” Pakistan ve Afganistan gibi ülkelerin yanı sıra Türkiye’de de zorunlu değil.
Bunun öncelikle kimi rahatsız etmesi gerekirdi?
Elbette sendikaları…
Maaşını işverenden alıp, devlet adına denetleme yapan maden mühendislerinin haberli denetim yaptıkları ve o zaman diliminde hazırlık yapıldığı işçilerin beyanıdır.
Haberli denetime, denetim denilemeyeceğini kim seslendirecekti?
Elbette işçinin temsilcisi olan sendikanın…
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 1995’te çıkardığı ve 26 ülkenin imzaladığı 176 numaralı “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi”ni Türkiye hâlâ imzalamadı.
Hükümeti bu konuda kim zorlamalıydı?
Elbette sendikaların…
Ancak çok açık görülüyor ki, bu anlayıştaki sendikaların değil!