Neden gizleyeyim, BirGün okurlarının Türkçe konusundaki duyarlığı ve titizliği beni şaşırtıyor! Öyle ilginç sorular soruyor, öyle gizemli konulara el atıyorlar ki şaşırmamak elde değil.
Veysi Sağlam adlı okurumuz, gazete başlığında gördüğü “bardaktan boşanırcasına” sözünün yazım biçimine takılmış. Takılmakla da kalmamış; yanlış kullanıldığını düşündüğü bu sözü ironik bir dille irdeleyerek ilginç sonuçlara ulaşmış. Sonra da ikircime düşerek “hangisi doğru?” diye bize sormuş:
“Attila Ağabey merhaba,
BirGün gazetesinin 29.11.2021 tarihli ‘Dilin Kemiği’nde yine tadına doyulmaz yazınızı okudum. Sözlükçülerin mantık dizgesine yönelik eleştiriniz son derece yerinde. Dilimize tercüman olduğunuz için teşekkür ederiz. Ama ne yazık ki dilin kemiği yok, isteyen istediği gibi / işine ya da kolayına geldiği şekilde konuşup yazıyor ve bu durumu kural haline bile getirebiliyor.
Malumunuz, hafta sonu Türkiye’nin birçok kentinde yağış vardı. Antalya’da da etkili olan yağıştan dolayı bazı ilçelerde su baskınları yaşandı. Ertesi gün bir gazetede şöyle bir başlıkla karşılaştım: ‘Bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı’.
Aslında tartışmalı bir deyim bu. Bu yazım şekline şöyle anlamlar yüklenebilir:
- Su, bardakla evli. Evli olan su, artık dayanılmaz olan ilişkisinden kurtulmak istiyor ve bardaktan boşanıyor!
- Yağmurun yağış şiddeti, suyun bardaktan hızla ve bir bütün olarak dökülmesine benzetiliyor. Su, bardağa o kadar öfkeli ki bir an önce tek parçada ondan kaçarcasına kurtulmak istiyor!
Bu deyim, Türk Dil Kurumu (TDK) sitesinde de ‘bardaktan boşanırcasına yağmak’ şeklinde yer alıyor. Doğrusu suyun bardaktan boşalması değil mi? ‘Bardaktan boşalırcasına yağmak’ sanki biraz daha doğru gibi geliyor. ‘Dilin Kemiği’ ne der? Saygılar.”
* * *
Önce “bardaktan boşanırca” sözünün “deyim” değil bir benzetme olduğunu söylemem gerekiyor. Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler adlı iki ciltlik kapsamlı çalışmasında, deyimlerin özellikleri ve sınırları üzerinde ayrıntılı biçimde durduktan sonra, “deyim” sanılan pek çok sözün gerçekte bu nitelikte olmadığını belirtiyor. Nitekim “bardaktan boşanırca” sözü de onun Deyimler Sözlüğü’nde yer almamıştır.
“Boşanmak” ve “boşalmak” sözcüklerinin anlamlarına gelince…Bu iki sözcük arasındaki anlam ayrımını görmek için sözlüklere başvurmak zorundayız.
Dil Derneği sözlüğünde “boşanmak” sözcüğünün çeşitli anlamları ve kullanılış biçimleri örneklerle şöyle açıklanmış:
1. (Karı ve koca) Mahkeme kararıyla birbirinden ayrılmak. 2. (Hayvan) Koşum takımından ya da bağından kurtulmak. 3. Birdenbire ve bol bol akmak: Yağmur boşanınca ortada kimse kalmadı. 4. (Baskı altında gergin duran bir şey) Birden ve hızla kurtulmak: Zemberek boşanmak. 5. (Kapalı bir yerde bulunan insanlar) Birden dışarı çıkmak: “Yoksa tımarhane mi boşanmıştı?” -Ö. Seyfettin. 6. mec. Dertlerini, yakınmalarını anlatmak: Çok dertli anlaşılan, bir dokunduk, boşanıverdi, saatlerce susmadı. 7. Çok ağlamak: “Tekrar gözyaşları boşandı.” -S. Ali.
“Boşalmak” sözcüğünün anlamları ise aynı sözlükte şöyle sıralanıyor:
1. Boş duruma gelmek, içinde bir şey kalmamak: “-Daha dün boşalmıştı bu oda.” -A. İlhan. 2. Dışarıya akmak, dökülmek: “… atın ağzından köpükler boşaldı.” -B. Yıldız. 3. Bir orundaki görevi yapan kişi kalmamak: Daire Başkanlığı kadrosu ne zaman boşaldı? 4. Gevşemek, açılmak: Zemberek boşaldı. 5. mec. Derdini, sıkıntısını birine anlatarak ferahlamak, deşarj olmak: “-Derdimle öyle dolmuş ki boşalmadan evine gidemeyecek.” -Y. Z. Ortaç. 6. (Hayvan) Bağından kurtulmak. 7. hek. Meni gelmek.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, “boşanmak” ve “boşalmak” sözcüklerinin anlamları yer yer birbirine yaklaşsa da şiddetli yağan yağmuru tanımlamak için “boşalmak” değil “boşanmak” sözcüğü kullanılıyor. O nedenle “bardaktan boşanırcasına” sözünü doğru kabul etmemiz gerekiyor.
* * *
“KEYFİYET” DEĞİL “KEYFİLİK”!
Daha önce Cumhuriyet gazetesinde bir köşeyazarı arkadaşımız bu yanlışı yaptığında eleştirmiştim. Şimdi aynı yanlış bizim gazetede başlığa çıkınca görmezlikten gelemem!
İlk kimden çıktı bu yanlış kullanım, bilmiyorum. Ama gitgide yaygınlaşmaya başladı. “Keyfiyet” sözcüğü anlaşılmaz biçimde “keyfilik” yerine kullanılıyor. Bu yanlışı yapanlar arasında ne yazık ki hukukçular bile var!
Arapça kökenli “keyfiyet” (keyfiyyet) sözcüğünün Türkçe karşılığı “nitelik”tir.Bu sözcük ayrıca “durum” anlamına da gelir.Yani bir şeyin iyi ya da kötü olması durumunu belirtir. “Keyfilik” ise “keyfi” önadından “-lik” ekiyle türetilmiş bir ad olup herhangi bir yasaya, kurala bağlı olmadan keyfine göre davranmayı anlatır. Eski dilde keyfe göre yönetim biçimine “idare-i keyfiyye”, keyfe göre yapılan iş ve işlemlere de “muamele-i keyfiyye” denirdi.
Tam da bugünkü “tek adam” rejimini ve onun yönetim anlayışını anlatan bir tanımlama değil mi?