Antalya İl Emniyet Müdürlüğü’nün “Antalya’da çevreyi rahatsız edecek şekilde ve açıkta alkol içilmesi Valilik kararı ile yasaklandı” duyurusu tartışmalara neden oldu.
Bir görüşe göre zaten kanunda var, diğer bir görüşe göre de 2010’dan beri uygulanıyor ve yeni bir şey değil…
Peki bu açıklamadan öyle mi anlaşılıyor? “Yasaklandı” deniyor ve yeni bir karar gibi duyuruluyor. Bırakın yabancı turisti, yerli turist bile bunu nasıl anlar?
Antalya ve çevresi, 7 ayı yaz sezonu olan bir açık hava tatil yeridir. Turist alkol almak için kapalı yeri nerede bulacaktır? Bütün parklar denize sıfırdır ve sabahtan akşama kadar da turistik mekânlar buralardır.
Erzurum veya Konya gibi şehirlerimizin parkları ve açık hava mekânları ile güneydekilerin benzerliği var mıdır ve bunlara aynı gözle bakılabilir mi?
Elbette çevreye zarar veren kişi “Kabahatler Kanunu”nun öngördüğü şekilde kolluk tarafından engellenmelidir. Bunu tekrar tekrar hatırlatmaya gerek var mı?
Alkollü araç kullanmanın yasak olduğu devamlı hatırlatılıyor mu? Bu şekilde araç kullanan ve kaza yapan en ağır cezayı alacağını bilmiyor mu?
Sonra çevreyi rahatsız eden davranışlar sadece alkol alanlar tarafından mı oluşuyor?
Örneğin en sıkıntılı konularımız “kadına şiddet”, “çocuk istismarı” ve Anadolu düğünlerindeki “maganda terörü” değil mi?
Uyarıcı ilanlar verilecekse bu konuların önceliği yok mu?
Kısacası bu gereksiz duyuru çok ses getirir ve yabancı turistin yönünü değiştirir.
Sakın kimse “Avrupalı turistin açığını İranlı ile kapatırız” diye düşünmesin, onlar zaten daha rahat tatil için bizi tercih ediyorlar ve alkol tüketimleri de hiç az değildir.
Zaten birçok Avrupa ülkesinde alkol kullanımı sınırlandırılmış durumdadır. Yani turist bu uygulamalara yabancı da değildir. Ancak bu kabil açıklamalar yeni bir durumu ifade ettiğinden tedirginlik yaratmıştır. Dolayısıyla bizim kendi yolumuzu tıkamamız, aynı denizin karşı kıyısında sevinçle karşılanmıştır.
Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Yurtdışı Temsilcisi Hüseyin Baraner, tartışmanın “çok ciddi bir imaj kaybına” yol açtığını savunmuş. “Bazı yöneticilerin kasaba zihniyeti her şeyi mahvetti. Burada aylardır yükseltmeye çalıştığımız turizm duvarını üzerimize yıktılar. Bu açıklamanın yanlış anlaşılacağını nasıl olur da düşünmezler. Biz Almanya’da ‘Türkiye içki içmeyi yasaklamış’ söylemleri ile karşılaşıyoruz.” diyor. İşte dışarıdan görünen budur.
Turist sayısında, 2016 yılında bir önceki yıla göre düşüş yaşanmıştı. Bu yıl da geçen yıla göre düşüş yaşanacağı tahmin ediliyor. Oysa iki sene üst üste düşüş kolay rastlanan bir durum değildir.
Turist sayımızda ilk sırada İran var. İkinci sırada Gürcistan, üçüncü sırada Bulgaristan bulunmaktadır. İlk üçünün deniz turizmi ile ilgisi sınırlıdır. İşte sorun da buradadır.
Dördüncü sıradaki Almanya’nın ve beşinci sıradaki Rusya’nın kıyı otellerimize ilgisi arttırılamazsa tesislerimiz boş kalır. Yani sadece kültür turizmi için gelenler bize ilaç olmazlar. Zira tesisleşmede ağır basan, Alanya’dan Çeşme’ye kadarki kıyı şeridinde yer alan binlerce oteldir. Sadece Antalya’da 5 yıldızlı otel sayısının 403 olduğunu söylersek durumun vahameti daha iyi anlaşılır. 4 yıldızlı olanların sayısı daha da fazladır. 200 bin civarında turizm işçisi işsiz kalmışken, yüzlerce otel kapanmış ve satılığa çıkmışken uğraştığımız işe bakar mısınız?
Mısır’dan örnek vermek istiyorum. Sharm El Sheikh ve Hurghada bizim Antalya benzeri cennet köşelerdir. Buralarda turist kendisini çok rahat hisseder, geceleri barlar ve gece kulüpleri ağzına kadar dolar ve sokaklar da dâhil içki içmek tamamen serbesttir. Üstelik tam bir Arap ülkesi özellikleri gösteren ve piramitler başta olmak üzere Kahire, Aswan, Luxor gibi tarih turizminin rekor kırdığı ülkedeki durum budur.
Yani “zaten tarihimiz için gelmeye mecburlar” diye deniz ve eğlence için gelenleri boş geçmemişler.
Peki, yedi tane emirlikten oluşan Birleşik Arap Emirlikleri’nin en gösterişli, en yüksek nüfuslu, en güvenli ve pahalı şehri Dubai’de durum nedir?
Yılda 15 milyon turist ağırlayan Dubai’nin bir Arap şehri olması ve şeriatla yönetilmesi turistin gözünü korkutmuyor. Zira kural olarak “kimsenin kimseye karışmaması” benimsenmiş. İsteyen yerel kıyafetiyle, isteyen çarşafıyla, isteyen şortuyla geziyor ve kimse diğerini rahatsız etmiyor.
Alkol satışı; Duty Free’de, büyük otellerin ya da gece kulüplerinin bünyesinde yapılmaktadır. Satış yasağı geçen seneye kadar sadece Ramazan ayında gündüz saatlerini kapsıyor ve satış geceleri yapılabiliyorken, 2016 yılında turizm gelirlerini artırmak için Ramazan ayı boyunca da saat sınırlaması kaldırılmıştır. Ancak bu kutsal ay boyunca turistlerden “saygılı olmalarını” beklediklerini de münasip bir dille ifade ediyorlar. İşte şeriatla yönetilen ülkedeki durum da budur!
Bitmedi, şaşırtan başka gelişmeler de var. Aynı Dubai sermayesi Üsküdar’da AVM yaptı. “Emaar Square” adlı AVM için alkol iznini ilgili Belediye’den şak diye aldılar. Cami’ye yakın yerlerdeki alkol yasağı, “Soyak Camisi”nin dibindeki bu yatırıma işlemedi. Mevcut durum “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” dedirtmiyor mu?
Eğer rant devreye girince kurallar esneyebiliyorsa, turiste ve yaşam tarzına saygı rantın babası değil mi?
İnsanların yaşam alanlarının ve tercihlerinin kısıtlandığı ülkeye turist gelir mi?
Böyle olmadığı halde o izlenimi vermek de aynı şeydir. Alkole şiddetle karşı olan ülkelerin bile, iş para kazanmaya geldiğinde ne kadar hoşgörü sahibi olduklarını örneklerle açıkladık.
Sonuçta; bu bir alışveriş olduğuna göre, müşteri en küçük şüphede hemen alternatif arayışına girer ve kolayca bulur da…