Çevreci bir adımla; 2019’un Ocak ayında başlatılan ücretli alışveriş torbası uygulaması üzerinden tam bir yıl geçti. Girişimin olumlu olduğu konusunda en ufak bir şüphe yoktur. Ancak tek başına bu uygulamanın yeterli olmadığını aşağıda açıklamaya çalışacağım.
İlk söyleyeceğim; örnek aldığımız ülkelerin plastik atığa bakışı ile bizim bakışımızın tam olarak örtüşmediğidir.
Fransa, Yunanistan, İrlanda, Hollanda, İsveç ve İngiltere gibi Avrupa ülkelerinde de plastik poşetlerden ücret alındığı söyleniyor. Evet doğrudur, ancak bu uygulamayı ‘plastik atık’ genelinde ve eş zamanlı olarak ele alıyorlar. Ve netice vermesi için, plastik dışında, cam ve metal içecek ambalaj atıklarının da ayrı toplanması ve depozito uygulamasını birlikte devreye sokuyorlar. Bizim gibi plastik çöp ithal etmiyorlar, tersine ihraç ediyorlar.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkililerine göre; “2019 yılında plastik poşetlerin ücretli hale getirildiği 1 Ocak’tan bugüne kadar kullanım oranı yüzde 77,27 azalmıştır.”
Elbette belirtilen bu oran uygulamanın gerçekleştiği zincir marketleri / mağazaları kapsıyor. Pazar esnafını, manavı ve seyyar satıcıyı kapsamıyor. O kanalda ücretsiz poşet uygulaması devam ettiğine göre, toplamdaki azalışı en fazla yüzde 60 olarak kabul edebiliriz.
Bitmedi. Bu yüzde 60’ın da plastik torba genelinde tasarruf edildiğini söylemek gerçekçi olmaz.
Çünkü, tüketici tarafından market içinde kullanılan torbalar, sadece ‘ücretli alışveriş poşetleri’ değildir. Çöp torbası, buzdolabı poşeti, hizmet reyonlarında kullanılan şeffaf poşetler de tüketilmektedir. Uygulama başlamadan önce kaleme aldığım “Plastik poşet kullanımı azalacak mı?” başlıklı yazımda, ‘alışveriş torbası tüketimi azaldıkça çöp torbası tüketimi artar’ diye belirtmiştim. Gerekçem de; bedelsiz verildiği dönemlerde alışveriş torbalarının genelde çöp torbası yerine kullanılmasıydı. Şarküteri, manav, unlu mamuller reyonlarında açıkta bulundurulan (bobin olarak) şeffaf torbaların ise tüketici tarafından daha fazla alınmasına mâni bir durumun olmadığını da söylemiştim. Nitekim beklediğimiz gibi olmuştur.
Neticede; tasarruf sağlandığı zannedilen oranın önemli bir kısmı çöp torbası ve ücretsiz poşet artışı ile törpülenmiştir.
Geçtiğimiz yıl, 1,5 milyar adet paralı poşet satıldığını, bu satıştan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na 222 milyon lira, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na 56 milyon lira gelir sağlandığını, marketlerin kasasına da 92 milyon lira girdiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Elde edilen gelire rağmen yeterli bir değişimi hissetmediğimize göre bir şeyler daha yapmak gerekiyor.
AB ile kıyaslama yapılırken bazı uygulamalar eksik kalmaktadır. AB bünyesinde, doğada altı ayda kendi kendine kaybolan bioplastikler ücretli poşet kapsamı dışında bırakılmıştır (Kaynak: PAGEV).
Bu poşetlerin mısır nişastası ve kenevir gibi doğal malzemelerden üretilip, doğada kendiliğinden kaybolduğu bilinmektedir. Bizde de söz konusu malzemelerle üretilen bu poşetlerin önceliği olmalıdır.
Ücretli poşetin birinci yılında, merkezi Avusturya’da bulunan küresel araştırma şirketi 4Service, Türkiye Anketi’nin sonuçlarını paylaştı.
İşte sonuçlar:
• Ankete katılanların tamamı, “ücretli alışveriş poşeti uygulaması ile doğanın korunmasına katkı sağlanabileceği” fikrine katılıyor.
• Ancak aynı katılımcıların yüzde 97,7’si market / mağaza alışverişlerinde poşetlerin ücretli olması uygulamasından memnun olmadığını, yüzde 2,3’ü memnun olduğunu açıklıyor.
• Ücretli poşeti almamak için marketlerin meyve / sebze, şarküteri, ekmek, unlu mamuller reyonlarındaki ücretsiz poşetleri (15 mikronun altındaki ince poşetler) daha fazla kullanmaya başladıklarını söyleyenlerin oranı yüzde 84 olmuş.
• Uygulama öncesinde markalı çöp poşeti satın almazken artık aldığını belirtenlerin oranı yüzde 75 olmuş.
• Katılımcıların yüzde 9’u ücretli poşet almamak için internetten market / mağaza alışverişine yöneldiğini kaydetmiş.
• “Alışveriş poşetine ücret ödeyip satın alıyorsak, üzerinde marka yazmamalı” diyenlerin oranı yüzde 90 çıkmış.
• Alışveriş poşetlerinde naylon yerine kâğıt tercih edilmesini isteyenlerin oranı yüzde 10 çıkmış. Sonuçta; ses getiren bir uygulama gibi gözükmesine rağmen, plastik atığın toplamı düşünüldüğünde, tonaj olarak hangi yönde değişim gerçekleştiği tam olarak netleşmemiştir.
Peki değişen ne olmuştur?
Tüketiciye bir gider kalemi, devletimize de bir vergi kanalı oluşmuştur. Perakendecinin durumu biraz daha karışıktır. Poşetten para kazanıyor gibi gözükse de bedelsiz şeffaf poşetlerden kaybı vardır. Hatta bunun yanında küçük miktarda müşteri kaybı da gerçekleşmiştir.
31 Aralık 2019 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanan ‘Geri Kazanım Katılım Payına İlişkin Yönetmelik’te; plastik poşetlerin yanı sıra, motorlu araç lastikleri, aküler, piller, madeni ve bitkisel yağlar, elektrikli ve elektronik eşyalar, ilaç ve içeceklerin konulduğu plastik, cam, kâğıt ve ahşap ambalajlar da yer alıyor.
1 Ocak 2020 tarihi itibariyle depozitolu olmayan ambalajlı ürünler için üretici ve ithalatçılardan ‘geri kazanım katılım payı’ alınmaya başlanacak.
Bu listede yer alan atıklardan sadece poşetler için tüketicilerden katkı payı alınıyor. Diğer ürünlerin katkı payı ise şirketlerden tahsil edilecek.
Piyasaya sürenlerin, çevre sorumlulukları karşılığı devlete para ödeyerek yükümlülüklerden kurtulması hangi faydayı sağlayacak?
Üstelik, firmaların maliyetlerini artıran payların ürün fiyatlarına yansıması nasıl engellenecek?
Yani bunu da sonuçta tüketici ödemeyecek mi?
Görüldüğü gibi parasal sonuçları itibariyle dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz ama çevresel iyileşme bakımından sonuçları net izleyemiyoruz.
Zira bu payı ödemekten kurtulmanın tek yolu depozitolu sisteme geçmek gibi gözükse de, acil kullanılacak yolun bunu tüketiciye ödetmek olacağı açıktır.
Bana göre, ‘zorunlu depozito uygulaması’ başlamadan netice almak zor görünüyor.