Başta sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere bütün AKP’liler, iktidara geldiklerinden bu yana durmadan ve fırsat buldukça CHP’nin tek parti dönemine yüklenir ve eleştirirler.
Atatürk’ü pek dillerine dolamadan, rahmetli Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün dönemini yerden yere vururlar.
Tek parti ve “tek adam” dönemine devamlı saldırırlar.
Aradan 80 yıl geçmiş, CHP’nin valilerinin, il başkanı gibi partizanca hareket ettiklerinden dem vururlar.
Haliyle bu tablolar demokratik rejimlerde yaşanmaz.
Olsa olsa otoriter ve totaliter rejimlerde yaşanmış ve görülmüş tablolardır bunlar.
Bu tespite kimsenin itirazı yok.
Bu tür uygulamalar “demokrasi” tarihinde görülmüş değil.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde de böylesine uygulamalar hayata geçmez ve geçirilmez.
Yaşanmaz da…
CHP Lideri ve CHP’lilerin bu dönem (Başkanlık Sistemi) valilerinin “militan” gibi davrandıklarını iddia etmeleri, dönemin ruhuna ve bugün görülen uygulamalara ters değil bence.
Belki “militan” benzetmesi aşırı görünebilir ancak uygulamalar şunu göstermektedir ki, vali ve kaymakamlar ister istemez AKP yanlısı hareket etmek zorunda kalırlar ve kalıyorlar…
Yani iktidar yanlısı davranırlar veya davranmak zorunda kalırlar.
Bir anlamda zorunluluk gibidir iktidar yanlısı olmak.
Çünkü yarı başkanlık sistemi ister istemez böylesine “yanlış” ve “haksız” tabloların yaşanmasına teşnedir.
Hemen nedenlerini anlatalım.
Ülkemizde Cumhurbaşkanı aynı zamanda AKP’nin lideri…
Yani partili…
İl başkanı AKP’li…
İlçe başkanları da AKP’li.
Bu ülkede 81 vali var.
Kim atıyor?
Partili cumhurbaşkanı…
Bu ülkede 900’den fazla kaymakam görev yapıyor.
Kim atıyor?
Sayın Erdoğan.
Herhangi bir ilde, CHP’nin il başkanı veya CHP’li bir belediye başkanı, devletle resmi işi olduğu zaman vilayet veya kaymakamlığın kapısını çalsa vali veya kaymakam nasıl davranır?
Hemen söyleyelim.
AKP’li bir il başkanı veya belediye başkanı gibi olaya sıcak yanaşmaz.
İster istemez durumu ya AKP İl başkanına sorar veya ilçe başkanına danışır ki “Yanlış” yapmasın (!)
Ya da İçişleri Bakanına ulaşabilir.
Ne yazık ki tablo aynen yaşanır.
En taze örnek İstanbul’da görüldü.
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, kentteki ilçe başkanları ile toplantı yapar.
İl başkanlığında değil de, bir partilinin uygun bir salonunda bu toplantı gerçekleştirilir.
Sanırım yemeli-içmeli ikramlı bir toplantı.
Hemen AKP teşkilatı harekete geçmiş olmalı ki, Şişli Kaymakamı salgın dönemi yasakları çerçevesinde toplantıya gerekli müdahaleyi yapar ve yasalara uygun olarak para cezası uygular.
Oldukça “seçili” ve “tercihli” bir baskın (!)
Demek istediğim çok açık.
Biraz daha geçmişe gidelim.
Hatta son seçimlerde yaşananları hatırlayalım.
İktidar partisine oy isteyen valilere rastlamadık mı?
Muhalefet partilerini eleştiren vali ve kaymakamlar ne çabuk unutuldu…
Devletin valisi, kaymakamı, mal müdürü bütün siyasi partilere eşit mesafede durabilmeli.
Peki yarı başkanlık sisteminde bu mümkün mü?
Kesinlikle değil.
O zaman CHP lideri Kılıçdaroğlu ve yardımcılarının vali ve kaymakamlara yönelik suçlama, ya da eleştirilerini “hakaret” iddiasıyla yargıya taşımak ne kadar doğrudur, bu durumu birkaç kere düşünmek gerek.
İçişleri Bakanı sayın Soylu’nun, partizanlık yapması mümkün olabilen vali ve kaymakamların yanında yer alıp Sayın Kılıçdaroğlu’na “kırmızı kart” göstermesi bana göre “çocukça” bir davranıştır.
Nokta…