Atatürk, “Bir tek şeye ihtiyacımız var; çalışkan olmak” diyordu. Oysa özellikle bizim son yıllarda çalışmakla başımız pek hoş değil. Şimdilerde özendirilen kolayından köşe dönmek, zengin olmak. Haberlerin büyük bölümünde bu konuyu izliyoruz. Çalınan, paranın yanında zamandır, umuttur… Cumhuriyet yönetimi tutumlu olmayı öğretiyordu. Şimdikiler ise sadece tüketmeyi! Ağızlarından “yerli ve milli” sözünü eksik etmeyenler önce okullardan “Tutum ve Yerli Malı Haftası” adını çaldılar! Bir zamanlar, “Nereden buldun yasası” vardı. Acaba o yasa neden kaldırıldı?
Dünyanın gelmiş geçmiş en etkili düşünürlerinden Karl Marx’ın (1818/1883) kızını Paul Lagargue adlı bir genç istiyor. Marx, damat adayını araştırıyor. Gözlemlerini iki mektupla kendisine bildiriyor. İlk mektupta şunu yazıyor: “Çalışkan değilsin!” İkinci mektubunda: “Evlenmeden önce olgun bir adam olmanız gerek!” diyor. Damat adayı orada durmuyor. Ne mi yapıyor? Oturuyor tembelliğin özgürlük sağladığını savunan, tembelliği bir hak olarak sunan “Tembellik Hakkı” adlı kitabı yazıyor.
Bir tanıdığımı en son yirmi yıl öncesinde bir oyun masasında görmüştüm. Bunca yıl aradan sonra geçenlerde orada kim var, kim yok deyip bir uğrayayım dedim. Aaa! O arkadaş yine aynı masada, aynı yönde oturmuş oyununu oynuyordu! Ancak saçları ağarmış, gözlerine gözlük takmış! Beni bir bakışla çıkaramadı. Size bir arkadaş demişsem siz aynı durumdaki milyonları düşününüz!
Anadolu’da bir zamanlar bazı köylerde radyosu olan öğretmene ev verilmezdi! Şarkı, türkü çalındığı için. Sonra, radyodan da, televizyondan da en çok yararlanan onlar oldu. Nicola Tesla diyor ki, “Kiliseye paratoner takıldığı gün, din bilim tartışması sona ermiştir.” Bizde minareye paratoner takılalı çok oldu ama Tesla’nın görüşünden oldukça uzaktayız. Yoksa o, minare demediği için mi? Bilimi çaldılar, yerine hurafeyi koydular.
Laik bir ülkede eğitim ancak okullarda yapılır. Atatürk’ün değiştirilmez devrim yasalarından biri de “Öğretim Birliği Yasası” değil miydi? Hani nerde? Laikliği çaldılar!
Aklın, bilimin egemen olmadığı böylelerini çok görüyoruz. Cumhuriyet, kulluktan yurttaşlığa geçişin adıdır. Çağdaş düşünceli bir kişi “kul”, “kul hakkı” gibi sözcükler söylemez. İnsan, insan hakkı der. Dinsel sözcüklerden uzak durur.
Abdülhak Hâmit (1852/1937), bir şiirinde şöyle yazar: “Kız köpekler bile vatanperver/ Vatanını sevmeyen acep ne sever?” Ömrü boyunca Cumhuriyet devrimlerine direnip başından Osmanlının fesini çıkarmadığı için adı “fesli”ye çıkan birinin şanlı Kurtuluş Savaşımız için “Ah keşke Yunan kazansaydı!” sözünün bir örneğini dünyada göremezsiniz. Yurtseverliğimizi çaldılar! Mersin’e değil, tersine gittiğimiz her halimizden belli olmuyor mu?