Yapısal reform; sistemin verimliliğini ve dayanıklılığını artırmak üzere, piyasaların işleyişinde ve kurumların yapısında değişiklik öngören yeniden yapılandırmadır.
Ekonomide her olumsuz gidişin reçetesine “yapısal reformlar” başlığının girdiğini izliyoruz. Ancak detaya fazla girilmiyor. Zira her kesime çok da sevimli görünmeyen siyasi, sosyal ve ekonomik küresel standartlardır bunlar…
En çok dillendirilen; cari açığın düşürülmesi, vergi sisteminde dolaysız vergilere ağırlık verilmesi, kayıt dışılığın önlenmesi gibi zaten olması gerekenleri öneri listesine dahil etmek yapısal reformun ruhuna aykırı gibi geliyor bana.
En geniş pencereden baktığımızda ise; önce gelişmiş ülkelerdekine uygun bir çağdaş anayasa gereklidir. Buna bağlı olarak hukuk, insan hakları, düşünce özgürlüğü ve demokrasi alanlarında aynı ülkeleri yakalayacak düzenlemeler devreye sokulmalıdır.
Yargı sistemi bağımsız olmalıdır. Kuvvetler ayrılığı en güçlü şekilde uygulanmalıdır.
Üniversitelerimiz özerk yapısını korumalıdır.
Ezbere dayalı orta eğitimdeki durumumuz ortadadır. 2015 PISA’da katılımcı 72 ülke arasında 50. sırada yer aldık. PISA testi OECD ülkeleri başta olmak üzere dünya ekonomisinin yüzde 80’ini temsil eden 72 ülkede 15 yaşındaki öğrencilerin bilgi ve becerilerini ölçüyor. Singapur ve Japonya’nın bu listenin ilk iki sırasında olduğunu söylersem ne demek istediğim daha iyi anlaşılır herhalde.
Dünyanın vazgeçmeye başladığı nükleer enerjiyi programa almak yerine, yenilenebilir enerji kaynakları (güneş, rüzgâr gibi) teşvik edilmelidir.
Yurdumuzda ormanlar çoğalacağına azalmaktadır. Hadi alev alev yanmasını önleyemiyoruz, hiç olmazsa ormanın işgalini ve betonlaşmasını önleyecek bir Orman Kanunumuz olsaydı. Ülkemizin doğası, havası, suyu hızlı şekilde bozulup kirlenmektedir. Çevre yasası, küresel standartlara uygun olarak keşke baştan düzenlenseydi.
Hükümet programlarında ve yetkililerin söylemlerinde hep “önümüzdeki dönemde hızla uygulamaya koyacağımız yapısal reformlar; yatırım, üretim, istihdam ve ihracatı desteklemek suretiyle ülkemizin potansiyel büyüme oranını yukarı çekecektir” ifadesi yer alıyor. İşte en önemlilerini yukarda belirttim, bu reformlardan kaç tanesinin gerçekleşme ihtimali bulunduğunu takdirlerinize sunuyorum.
Bahse konu reformların bazı medya çevrelerinde “yapısal reform dayatması” başlığı ile yer alması ise işin en trajikomik tarafıdır. Güya AB, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar bize baskı uygulamasa böyle bir ihtiyacımız hiç olmayacakmış. Bir de korku salıyorlar, “ithal tüketim malları yerlinin yerini alır” diye. Sanki şimdiye kadar almamış gibi…
Yukarda saydıklarım arasında mevcut durumu aleyhimize çevirecek bir tane tehlike seziliyor mu? AB standartlarına talip olan biz değil miyiz?
Hatta Cumhurbaşkanı “AB’ye girmesek bile ‘Ankara kriterleri’ olarak yine yola devam ederiz” demedi mi?
2016 yılı üçüncü çeyreğinde kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s Türkiye’nin kredi notunu düşürüp “durağan” olarak belirleyince aynı çevrelerde yine küfür kıyamet gırla gitti. Oysa aynı günlerde Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek “Rating kuruluşlarına vereceğimiz en iyi cevap; yapısal reformları hızlandırmak ve mali disiplini korumaktır” dedi. Ancak yine de öncelikle toplumun bunlara ihtiyaç duyması ve yönetenlerden talepkâr olması gerekmez miydi?
Gerçi böyle bir talep gelmese bile ekonominin rayına oturması için bunların şart olduğu yukarda görüldüğü gibi en yetkili ağız tarafından açıklanıyor. Üzücü olan; bu insanca yaşam şartlarını batıya bakarak, imrenerek seyretmek ve sadece onlara ait olduğunu kabullenmektir. Belki de başkalarının (örneğin AB’nin) bize dayatması Allah’ın bir lütfu sayılabilir. Zira kendi kendimize harekete geçmekte yetersiz kalıyoruz.
Daha dramatik olan da; gerçek muhalefetin yerini ‘görsel muhalefet’in almış olmasıdır. Ana muhalefet partisinin lafa gelince bütün eleştirdiği etik değerler konusunda kendi bünyesinde yeteri kadar olumsuz örnek bulmak mümkündür. İşte TBMM Başkanlık Divanındaki CHP’li kâtip üyenin 1,2 milyon liralık haberleşme faturası. İşte İstanbul’un çirkinleşmesinde ve yeşil alanların betonlaşmasında CHP’li Belediyelerin de inkâr edilemeyecek katkıları…
Merak edenler arşivdeki diğer yazılarımda ayrıntıları görebilirler.
Dolayısıyla yapısal reformlar konusunda muhalefet zorlamasını beklemek de çok gerçekçi bir şey değildir.
Bunun için bu çalışmaların zorluk derecesi bilinsin istedim.