Gazetecilikte nerden nereye geldiğimizi ortaya koyarken, yaşanmış olayları gündeme taşıyarak gelecekte gazeteci adayı olacaklara “nasıl tarafsız kalınır?” veya “editöryal bağımsızlık” konusundaki eksikliklere de ışık tutmak niyetindeyim.
Hürriyet çatısı altında çalışan herkesin yaşadığı birbirine benzer olaylarda, gazete üst yönetiminden en alttaki muhabire kadar uzanan sorumluluk-tarafsızlık-doğruluk zincirinin halkalarından biri de Çorum olaylarına uzanır.
Örnek olay olduğu için Çorum kanlı olaylarına değinmek istiyorum.
1980 Mayıs ayı…
12 Eylül 80 askeri darbesinin köşe taşlarının döşendiği dönemler.
Çorum’da siyasî ve dinî temelli olayların çıkacağının ilk işaretini alan Çorum muhabirimiz Mehmet Yolyapar beni telefondan uyardı:
“Ağabey Çorum’da Alevî-Sünnî çatışması çıkmak üzere. Taraflar kararlı. Ben buranın yerlisiyim. Vereceğim haberler bir kesimi memnun edebilir, diğer kesimi kızdırabilir. Ne kadar tarafsız kalırsam kalayım, beni burada tarafmışım gibi görürler ve beni rahat bırakmazlar. Sizden bir ekip gelirse iyi olur, ben sizlere her alanda yardımcı olurum” diye uyardığında anladım ki, olaya “kan karışacak” gibi…
Hatta Kahramanmaraş kanlı olaylarına benzerinin başlangıcını Çorum’da da yaşayabiliriz diye düşündüm. Merkeze haber vererek, bir ekiple yola çıkacağımı bildirdim.
Üç kişilik Hürriyet ekibi olarak, ikiye bölünmüş ve çatışmakta olan halkın arasında bulduk kendimizi. Şehir dışında bir otele sığınarak burada kalmaya karar verdik.
İktidarda MHP-MSP’nin “kerhen” desteklediği Demirel Başbakanlığında bir azınlık hükümeti vardı.
Olay yerindeki İçişleri Bakanı Mustafa Gülcügil’den ön bilgiyi alırken bakan “Çorum’da devleti yıkmak isteyen solun karşısına, devlete destek fikrinden hareket eden sağ çıktı” diyordu…
Çorum’da tarafsız habercilik yaparak adeta ikiye bölünmüş Çorum olayları tarihe geçerken, Hürriyet olarak tarafsız bir gözle en iyi şekilde yaşananları ve gözlemleri aktardık.
Çorum muhabirimiz Mehmet Yolyapar şu anda hâlâ gazeteci. Üstelik kendi gazetesi Çorum Haber’in tüm sorumluluğu üstünde. Yarım asra yakın süredir tarafsızlıktan bir milim taviz vermiş değil.
Hiç bira zaman doğruluktan ayrılmadan dimdik ayakta.
Tıpkı, 47 yıldır Yozgat Gazetesi’ni tarafsızlıkla yöneten, başarı ödüllerine doymayan, Hürriyet Haber Ajansının kıdemli temsilcisi Osman Hakan Kiracı gibi.
Türkiye’nin her bölgesine yayılan Hürriyet bürolarında görev yapan tüm meslektaşlarım, şu anda aynı çizgide çaba gösteriyorlar mı, yoksa “Sahibinin Sesi” misali AKP’nin hoşlanmayacağı haberleri merkeze geçemiyorlar mı bilemem ama her birinin Erol Simavi döneminde gerçek gazetecilik yapmış olmalarından mutluluk duyduklarına eminim.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve yeraltı dünyasının ünlülerinden Sedat Peker adlı mafya liderinin, peş peşe yayınlanan video dizisinde adı ne yazık ki gazeteci olarak geçen “Saray yanlısı” iki kardeşin düştükleri duruma hiçbir gerçek gazetecinin düşmesini istemem.
Yalaka-fırıldak ve menfaat uğruna kendilerine “gazeteci süsü” verenlerin cirit attığı bir dönemde, gerçek gazetecilik yapmak çok zor.
“Zor Zenaattır Gazetecilik” tanımı boşuna söylenmiş değil.
(Son)