DÜNE BAKMA DURAĞI
Şikâyet, huzursuzlukluk had safhada. “Aman padişahım” diyen diyene…
Katarlılar perişan. Sebepse Bahreyn ve Umman’ı elinde tutan İngilizler’in topladığı vergiler.
Şikâyetler çoğalıp, kabilelerin huzursuzluğu iyiden iyiye artınca Mithat Paşa, Bağdat’a Vali olarak atandı. Yıl 1869’du. Uzun süre ne yapmalı diye düşünüp sonunda sefer düzenlemeye karar verdi Mithat Paşa. Osmanlı kendi topraklarına düzenleyecekti seferi. Amaç uzun zamandır kaybettiği mutlak otoriteyi kazanmaktı.
Halifenin görüşlerinin emir telakki edildiği günlerdi. Mithat Paşa’nın seferi sonrası geçici de olsa işler yoluna girer gibi oldu. Öyle ki sefer sonrasında bölgeye gönderilen Nafiz Paşa’yı, evine Osmanlı Sancakları asarak karşıladı Katar Emiri’nin oğlu Casim Al Sani.
Al Sani, “Burası Osmanlı toprağı bundan sonra kimseye vergi vermem”
İngilizler vergi için üsteleyince, “Burası Osmanlı toprağı bundan sonra kimseye vergi vermem” diyecek kadar tarafını belli etmişti oğul Al Sani. Fakat gelin görün ki baba Muhammed Al Sani, İngilizleri kızdırmak istemiyordu ve Arap kültüründe sözü geçen oğullar değildi. Kâh İngilizlere kâh Osmanlı’ya yakın geçip gitti yıllar. Taa ki 1878’e kadar.
Babası ölünce Osmanlı’nın o vilayetindeki kaymakamı oldu Casim El Sani. Babasının yerine geçtikten sonra Katar’daki aileler arasında otoritesini hızla kurdu. Ama bölgedeki Osmanlı memurlarına danışmadan işler yapınca şikâyet dilekçeleri ardı ardına geldi Babıâli’ye.
Osmanlı, kimi zaman “yük” algıladı Katar’ı
Geldi ama dilekçeleri hiç dikkate almadı Osmanlı yöneticileri. Hoş kimi zaman “yük” bile algıladı Katar’ı, Osmanlı.Sadrazam Mahmut Şevket Paşa son dönemde, “Irak’taki istikbal için Katar’ı İngilizlere terk etmeyi” önermişti mesela.
Aslında memurlar ve El Sani’nin çekişmesi sürerken İngilizler, Hindistan’da kurdukları bir şirket aracılığıyla girdiler Katar’a. Giriş de o giriş. Kimi zaman çekişmeli, bazen anlaşmalı hep devam etti İngilizlerle, Katar’ın ilişkisi. Casım El Sani olabildiğince Osmanlı’ya bağlı kaldı. Bu arada da servetine servet kattı. O günlerdeki İngiliz belgeleri saya saya bitiremiyordu bu serveti.
1900’lerin ilk yarısında değişen dengeler, zayıflayan Osmanlı, derken Londra Anlaşması. Bu anlaşma Osmanlı’nın, Katar üzerindeki bütün hak ve taleplerinden vazgeçtiğinin belgesiydi.
Elbet İngilizler boş durmadı. Balkan Savaşları’nı fırsat bilerek Katar’ın hâkimiyetini ele geçirdiler. 1916 yılında İngilizler, Katar’ı bölge ittifakının içine dâhil etti.
Mondros, Katar’ın resmen İngilizlere bırakıldığının belgesiydi
Ve Mondros…
Bu anlaşma Katar’ın resmen İngilizler’e bırakıldığının belgesiydi. Katar o günden sonra İngiliz vilayeti oldu adeta. 1971’de bağımsızlığını ilan edene dek. Ülke bugün bölgedeki en önemli güçlerden biri. İngiliz ekonomisinin sıkıştığı her noktada Katar var. Sadece İngiltere değil Amerikalı şirketlerin de önemli ortaklarından biri Katar.
Doğalgaz ve petrol, inci ve balıktan çok çok stratejik bir güç elbette ki. Öyle bir güç ki, Paris Saint German’ı alan Katar. Wolswagen’in yüzde 17 hissesi onlara ait. Shell’de, Rus petrol şirketlerinde ortaklık, Amerika’da sayılamayacak kadar mal varlığı, İngiltere’de de öyle…
TBMM’den geçen anlaşma sayısı sekiz
Ya Türkiye? Sadece 26’ncı dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçen anlaşma sayısı sekiz. En son Borsa İstanbul’un yüzde 10’luk hissesi ve dahası. Say say bitmez…
Bir de ekonomik ilişkiler böyle devam edip giderken Katar’ın, radikal İslami örgütlere finans desteği verdiği iddiaları var. Katar katar lafla anlatılacak gibi değil yani hikâye.
Dün, Osmanlı’nın bir vilayeti olan Katar, cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda da sonrasında da adı Türkiye’de çok da anılmış bir ülke değil. İlişkiler yok denecek kadar az. Katar ile ilişkilerin yeniden boy verdiği dönem ise 1979 yani Kıbrıs sonrası dünyanın Türkiye’ye ambargo uyguladığı yıllar.
Evet dün böyle…
Bugünse katar katar laf yetmiyor neler olduğunu anlamaya.
Hep söylerim “Tarih çok şey anlatır”.