TÜİK, her yılın başında enflasyon sepeti içinde yer alan maddelerin adet ve ağırlıkları için gereken değişiklikleri yapar. Sonuçlara önemli etkisi olduğu için bu değişikliklere ait matematiksel ve istatistiksel gerekçelerin de birlikte açıklanması gerekir. Zira zaten şeffaf olan rakamsal bilgilerin, sözel olarak da kamuoyunun merakını giderecek şekilde sunulması ancak güven artışı sağlar. Çıkan aylık ve yıllık TÜFE oranları bir ortalama değeri ifade etmesi bakımından, esas dikkate alınması gereken husus mümkün olduğunca bütün gelir gruplarının harcamalarını en doğru yansıtan ağırlıkların kullanılmasıdır.
Her kişinin enflasyonu kullanım önceliklerine göre farklı çıkar. En çarpıcı örneği, enflasyon sepetindeki payı yüzde 4,31 olan alkollü içecek ve tütün ana harcama grubunda görebiliriz. Türkiye’de 15 yaş üstü nüfusun yüzde 79,9’u hiç alkol kullanmıyor (TÜİK, 2012). Türkiye’de 15 yaş üstü nüfusun yüzde 26,5’i her gün tütün kullanıyor (TÜİK, 2016). Yani enflasyon sepetindeki ağırlığı yüzde 4,31 gibi yüksek bir orana sahip olan alkollü içecekleri kullanmayanların oranı yüzde 80, tütün kullanmayanların oranı ise yüzde 73,5’dir. Demek ki nüfusun en fazla yüzde 27’sini ilgilendiren bir ana harcama grubu söz konusudur.
Sepette yer alan; ancak orta ve alt gelir grubunun gündeminde hiç olmayan diğer bazı ürünlerin ağırlıklarını artırmak ise ancak küçük bir grubun enflasyonunu yansıtabilir. Bu yazıda sepet içinde hatalı gördüğüm fiyatlara değinmiyorum. O konuyu “Hissedilen enflasyon üzerine” başlıklı yazımda gündeme getirmiştim.
Bu sepetin asgari ücretli, emekli ve işsiz vatandaşlarımızın yaşadığı enflasyonu yansıtması zaten tartışmalı iken, 2022 için yapılan değişikliklerin dengeyi daha da bozduğunu düşünüyorum.
İşte gerekçelerim:
• Madde sayısı 415’den 409’a düşürülmüştür. Bu olağan bir işlemdir ama hangi ürünler olduğuna da iyi bakmak gerekir. Mısırözü yağı, kuru barbunya, kayısı, kiraz, yeşil soğan ve kanepe (üçlü) liste dışında kalan ürünlerdir. Bu 6 üründen kayısı ve kiraz mevsiminde en çok tüketilen 2 meyve çeşididir. Yeşil soğan her mevsim domatesin yanında kullanılan ve çok satılan bir salata malzemesidir. Kuru barbunyayı bakliyat çeşitleri arasında önemsiz saymak mümkün değildir. Eğer madde sayısı mutlaka azalacaksa, yıllarca bu ürünleri satmış bir kişi olarak bahsi geçen 4 ürüne sıranın gelebileceğini hiç sanmıyorum.
• Gıda ve alkolsüz içeceklerin ağırlığı kriz dönemlerinde artar. Zaten enflasyonun lokomotifi olduğu da rakamlara yansımış durumdadır. Yine orta ve alt gelir grubunu dikkate alacak olursak; bu harcama grubuna ait yüzde 25,94’lük payın çok yetersiz kaldığı ortadayken, bir de yüzde 25,31’e düşürüldüğünü izliyoruz. Artırılacak bir ağırlık varsa ilk tercihin gıda olması gerektiği çok açıktır.
• Bir tüketici sınırlı bütçesinde önceliği gıda ve temel ihtiyaç maddelerine verdikten sonra; kira, elektrik ve doğalgaz için de pay ayırmak zorundadır. Yani artırılacak ağırlık konu olunca, ikinci tercihte burada kullanılmalıydı. Üstelik rekor fiyat artışları da bu kategoride gerçekleşmişken…
Oysa konut harcamaları (kira, elektrik, doğalgaz) ağırlığının yüzde 15,36’dan yüzde 14,11’e düşürüldüğünü görüyoruz.
Sokaktaki sade vatandaşa sorsak; tüketici harcamaları içinde elektrik ve doğalgaz payının 2022 yılında düşmesi gerektiğini kabul eden bir kişi çıkabilir mi?
Sorunun cevabı belli olduğuna göre devam edelim.
• Gıda, konut ve ulaştırma harcamalarından sonra diğer yüzlerce ihtiyaca ancak sıra gelebilir. Mesela giyim ve ayakkabı kısıtlı bütçenin ertelenebilecekbir harcama kalemidir. Böyle bir harcama grubunun ağırlığı da yüzde 5,87’den yüzde 6,42’ye yükseltilmiştir. Kesin fikrim azaltılması yönünde olmalıydı. Bunu geçen yılki gıda perakendecileri ile gıda dışı perakendecilerin performans farkından bile çıkartmak mümkündür.
• Şimdi daha da şaşırtıcı iki konuya geliyoruz. Lokanta ve oteller kalemi, ülke nüfusunun en az yüzde 65’i için ulaşılması zor hale gelmiştir. Peki nasıl oluyor da bu grubun ağırlığı yüzde 5,91’den yüzde 7,11’e çıkabiliyor?
• Eğlence ve kültür de bir önceki harcama grubuyla aynı kaderi paylaşıyor. Ancak bunun da ağırlığı düşmemiş, yüzde 3,01’den yüzde 3,06’ya yükselmiştir.
Efendim TÜİK, Avrupa İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) çizdiği çerçeveye göre hareket etmiş. İyi ya biz de o çerçevenin ülkemiz gerçeklerine uymadığını anlatmaya çalışıyoruz.
Eğer madde ağırlıkları alt gelir grubunun gerçeğinden bu şekilde uzaklaşırsa; ülkemizde resmi enflasyon yanında bir de yoksullaştıran enflasyonun varlığını kabul etmek gerekir. Zira geliri yüzde 50 enflasyona göre, ancak harcaması yüzde 80 enflasyona göre oluşan bir kişi her sene aradaki fark kadar yoksullaşır.
Ülkemizde çalışanların yüzde 50’si asgari ücretlidir. Emeklilerin nüfusumuza oranı ise yüzde 15’tir. Bu kişilerin ve ailelerinin harcamalarının büyük çoğunluğunu gıda, kira, enerji, ulaştırma ve giyime ayırdıklarını yukarda yeteri kadar anlattım. Bu durumda bu grubun enflasyonu ayrı bir ‘yaşamsal ihtiyaçlar sepeti’ üzerinden hesaplanmalıdır. Zira hiçbir batı ülkesinde bu kadar yüksek asgari ücretli sayısı yoktur. Bazı batı ülkelerinin asgari ücretli çalışan oranları; Almanya yüzde 6,6, Hollanda yüzde 6,1, Fransa yüzde 11,6, Portekiz yüzde 4,4, Belçika yüzde 0,9, İspanya yüzde 0,8 ve Yunanistan bile yüzde 8,9 şeklindedir.
Bitmedi…
TÜİK’e göre, Aralık 2021’e ilişkin mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı yüzde 11,2, mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsizlik oranı (âtıl işgücü) ise yüzde 22,6 seviyesinde çıkmıştır. Yani gerçek işsiz sayısı da 8 milyona yakındır. İşte ülkemiz gerçekleri dediğim bunlardır. Her türlü hesap bu kalabalık grup üzerinden yapılmalıdır ki; kalkınma daha kolay gerçekleşebilsin…