Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci Mart ayı başında göreve geldi. Bazı projeleri görmek için 7-8 ay gibi bir süre geçmesi normaldir. Nitekim Türkiye’nin geleneksel peynirlerini kayıt altına almak ve korumak amacıyla ilgili bakanlığın proje başlatacağını duyduk. Sayın Kirişci, yaptığı değerlendirmede peynirin ticari değerini artırmak ve bu ürünlerin markalaşma süreçlerine katkı sağlamak amacında olduklarını belirterek, “Dünyanın en kaliteli peynirlerini üretiyoruz. Oldukça çeşitli yöresel peynirlerimiz var. Yaptığımız çalışmalarla bunları kayıt altına alıyoruz ve gelecek nesillere aktarılmasını sağlıyoruz” dedi.
Bu madalyonun bir yüzüdür ve her türlü övgüyü hak etmektedir. Ancak madalyonun diğer yüzünde yöresel taklit ve tağşişli ürünlerimiz de vardır!
Bu coğrafyada çok kaliteli ürünler yanında hileli ürünlerin miktarının da hiç azımsanmayacak seviyelerde olduğunu resmi raporlardan takip edebiliyoruz.
Dolayısıyla en önemli ihtiyaç, kaliteli ürün ile hileli ürün ayrımındaki muhtemel zafiyetin önlenmesidir.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın taklit ve tağşiş yapılan markaları / firmaları duyurduğu en son tarih 1 Mart 2022’dir. Yaklaşık 8 aydır yeni bir duyuru olmaması hilekârların cesaretini artırmaktadır.
Kaldı ki sadece peynir ve süt ürünlerinden bahsetmiyoruz. En fazla hilenin yaşandığı kategoriler; süt ve süt ürünleri yanında, et ve et ürünleri, arıcılık ürünleri, baharat, bitkisel yağ ve enerji içecekleridir.
Hiçbir gelişmiş ülkede bizdeki seviyede ve bu çeşitlilikte hile eylemine rastlanmamaktadır. Her kategori için tek tek nelere tenezzül edildiğini sıralamaya kalksak uzun zamana yayılan bir yazı dizisi olur. Yine de her kategoriye ait yazdığım taklit ve tağşiş usulleri arşivden bulunabilir.
“Baharat hileleri”, “Bal konusunda söz bitti”, “Zeytinyağı ve güven eksikliği” başlıklı yazılarıma buradan ulaşmak mümkündür.
Bu günkü konumuz süt ürünleri olduğu için bununla sınırlı kalacağız.
‘Süte su karıştırılması’ bir Amerikalının veya Avrupalının aklına kolay yatan bir eylem değildir. Anlattığımız zaman bizim de inandırıcı olamadığımızı söylemem gerekir. Hiç unutmuyorum, bir kongrede “süte ne oranda su karıştığını ölçen alet var mı?” sorusuna uzmanın cevabı; “süte su karışmaz” demek ve kestirip atmak olmuştu. Yabancı uzman daha başka nelerin karıştığını öğrense şaşkınlık derecesini buradan tahmin etmek zor olmasa gerek…
Buna rağmen aşağıda belirteceğim tağşiş olaylarının faili olan sahtekârlar kendilerini düzeltmek yerine, Bakanlığın yaptığı denetimlerin azalmasını, hiç olmazsa halka açıklanmamasını istiyorlar. Yüzsüzlüğe bakar mısınız?
Burada pazar payı yüksek ciddi firmaların da sorumluluğu bulunmaktadır. Kaliteyi bozan ve haksız rekabet yapan rakibi şikâyet etmiyorlar. Dayandıkları gerekçe de; “Etik dışı davranış olarak değerlendirilme riski” oluyormuş…
Piyasada hile yapanı ihbar etmek önce vatandaşlık görevidir. Sonra aynı davranış ‘sektörü korumak’ adına da gereklidir.
Sizin süt koyduğunuz üretim hattına birileri nişasta ve bitkisel yağ ilave ediyor. Onlar utanmıyor da ihbar eden mi utanacak?
• Manda kaymağını inek sütünden üretiyorlar…
• Keçi peynirini, hatta UHT keçi sütünü inek ağırlıklı üretiyorlar…
• Manda yoğurdu içinde hiç manda sütü bulunmuyor, hatta yüzde 5 bile koymuyorlar…
• Tereyağ üretiminde margarin ve farklı sıvı yağların (mısırözü, palm ve ucuz diğer yağlar) kullanımı sık rastlanan tağşiş şeklidir.
• Süt tozu normalde pahalı ve maliyetli bir üründür. Zira 1 kg süt tozu ortalama 14-15 litre sütün fiyatına eşit olmalıdır. Daha ucuz olan ürünlerin peynir altı suyu tozundan imal edildiğini anlamak zor değildir.
• İade peynirleri piyasadan toplayıp eriterek, kendilerine göre güzelleştiren ve halka krem, labne ve kaşar peynir diye yediren yüzsüzler bu kulvarda kariyerlerini geliştiriyorlar. Uzun senelerdir korkusuzca üretim yapıp çok kolay şekilde de müşteri bulabilmektedirler. Zira bazı satış noktaları da sırf fiyat avantajı sebebiyle ‘eritilerek yeniden üretilen peynir’i bilerek satın almaktadırlar.
• Kaşar peynirin içine patates püresi konsa da hiç olmazsa sağlık sorunu yaratmadığı için şükretmeliyiz!
• Kültürlü beyaz peynir denetimlerde en fazla ilgiyi hak eden üründür. Mümkün olduğunca ucuza satmak birinci hedef olduğundan, bazen içinde süte rastlamak zor olabilir. Peynir altı suyunun kaynatılması ve bu suya un, nişasta, kireç ilavesi şeklinde tağşiş gerçekleşebiliyor.
• Tulum peynirinin de (İzmir tulum değil) aynen bir önce bahsettiğim kültürlü peynir gibi denetimlerde önceliği olmalıdır. Tarihi geçmiş, küflenmiş, bozulmuş peynirleri; bolca nişasta ve ucuz bitkisel yağ ilavesi ile sıcak lavaş ekmek eşliğinde tüketilecek lezzetli bir ürün şekline dönüştürmek mümkündür.
Sonuç olarak; gıdada taklit ve tağşiş yapan belli firmaların defalarca açıklanmasına rağmen hiç umursamadan alışkanlıklarını pişkince sürdürmelerinin karşılığı mutlaka hapis cezası olmalıdır.
Senede 1 defa açıklanacak listelerin caydırıcı olması beklenmemelidir. Denetimlere ara verilmediğine göre 4 ayda bir rutin olarak bu listelerin açıklanması ve cezaların ağırlaştırılması halk sağlığı açısından şarttır.
Fiyatlar arttıkça hileli ürünler için alan genişlediğine göre mücadelenin dozu da artarak sürmelidir. Bu ihtiyaç yeni projenin başarıya ulaşması için de, kalitenin korunması amacıyla da çok gereklidir. Yoksa bir taraftan kayıt altına alınmaya çalışılan peynirlerimizin tanıtımı için uğraşılırken, diğer taraftan sahtekârların yarattığı kötü şöhretin izlerini silmek için daha da fazla enerji ve zaman harcamak gerekebilir.
Tüketici yüksek maliyetli kaliteli ürün ile ucuz ama hileli olan ürün arasına sıkışıp kaldığından, hedef her iki engeli de ortadan kaldırmak olmalıdır.