Dünyanın ve ülkemizin en önemli araştırma şirketlerinden Ipsos, yine ses getirecek bir araştırmaya imza attı.
Ulusal zincirler ve indirim marketleri dışında tüm satış kanallarında ve ana ürün gruplarında alışveriş sıklığının azaldığı bu araştırmanın en önemli sonucudur.
Acaba neden?
Sürekli tekrarladığımız üzere; tüketici tarafından market markaları güçlü olan perakendecilere doğru bir yöneliş olduğu anlaşılıyor.
Araştırmada, bir ay önceki “Private Label enflasyondan korur” başlıklı yazımda ortaya koyduğum tespitlere paralel rakamsal sonuçları görmek beni mutlu etti. Demek ki yanılmamışım ve tüketici de bunu fark ettiğini rakamlara yansıtmış.
Ayrıntılı sonuçlarla devam edelim:
• 2022’de hanelerin Hızlı Tüketim Ürünleri (HTÜ) harcamaları geçen yıla kıyasla yüzde 80 artış göstermiş.
• Ortalama bir hane yaklaşık olarak 2 günde 1 kez HTÜ alışverişi yapmış ve bir alışveriş sepetine 85 TL ödemiş.
• Geçen yıla kıyasla alışveriş sıklığı azalmış.
• Haneler Ocak-Kasım 2022 döneminde 204 kez alışverişe gitmişler.
• Market markalı ürünlerin payı artmış.
• Her hane ortalama 100 TL’lik harcamasının yaklaşık 54 TL’sini markalı, 24 TL’sini açık, 22 TL’sini ise market markalı ürünlere ayırmış.
• Geçtiğimiz yıla göre indirim marketleri daha çok tercih edilmiş. Bu tercihle, özellikle et, peynir, sıvı yağ gibi genel gıda ürünlerinde market markalı ürünlerin harcama payı artmış.
• Market markalı ürünlerin ulusal zincirlerdeki payı da kademeli olarak artmaya devam etmiş. Bu tercihle de, özellikle yumurta, toz şeker, makarna, un gibi genel gıda ürünlerinde, kişisel bakım ve temizlik ürünlerinde ulusal zincirlerdeki market markalarına yönelim artmış.
Bundan ne sonuç çıkarmalıyız?
Şube sayısı yeterli olan yerel perakendecilerimizin de özel marka uygulamalarına gecikmeden başlamalarının şart olduğunu anlamalıyız.
Veya yakın şehirlerde yer alan yerel perakendecilerimizin organize olarak ortak private label çalışmaları başlatmalarının uygun olduğunu görmeliyiz.
Veya bazı yerel üreticilerin markalarını münhasıran böyle yerel organizasyonlara tahsis etmelerinin muhtemel ticari sonuçlarını değerlendirmeliyiz.
Ipsos araştırmasına göre; 2022’de hanelerin yüzde 76’sı hızlı tüketim ürünleri alışverişlerinde küçük boy alışveriş sepeti (1-3 farklı ürün), yüzde 15’i orta boy sepet (4-6 farklı ürün), yüzde 9’u da büyük alışveriş arabası (7 ve daha fazla ürün) kullanmışlar.
Bu neyi gösteriyor?
Müşteri profilinin ağırlıkla hangi gelir gruplarına ait olduğunu ve bu grupların da alım gücünü hızlı şekilde kaybettiklerini çok açık ifade ediyor.
Geçen haftaki “Asgari ücret ve alım gücü” başlıklı yazım bu amaçla yazılmıştır. Tüketici çoğunluğunun memur, emekli ve asgari ücretli çalışanlar olduğu bilindiğine göre, bu vatandaşların alım gücü kayıpları görmezden gelinemezdi. Ayrıca işin insani boyutu yanında ticareti olumsuz etkileyecek yanını da gözden kaçırmamak gerekir ki; şirketlerin sağlığı için alınacak tedbirlerde eksiklik yaşanmasın…
Ipsos araştırmasına göre; 2022’de ortalama bir hane her 100 TL’sinin yüzde 84’ünü gıda ve içecek, yüzde 9’unu kişisel bakım, yüzde 7’sini ise ev bakım ürünleri için harcadı. Geçen yılla kıyaslandığında gıda ve içeceklerin payı artmış.
Peki bunu nasıl yorumlayabiliriz?
Alım gücü düştükçe gıdanın harcamalar içindeki payı artar. İşte bunun için yıllardır alt gelir grubunun gıda payı, ‘TÜİK sepetindeki gıda ağırlığının yaklaşık 2 katıdır’ diyoruz. Bu grubun enflasyonu daha yüksek hissetmesi bundandır ve yukardaki araştırma sonucu da bunu teyit etmektedir.
Ipsos araştırmasına göre; 2022’nin öne çıkan perakende satış kanalları, indirim marketleri ve e-ticaret şirketleridir.
• Hanelerin hesaplı ürün arayışı indirim marketlerinin büyüme hızını artırmış.
• Genel olarak haneye giren ürün sayısındaki azalmaya rağmen indirim marketlerinden alınan ürün sayısı artmış (% 4).
• Böylece indirim marketlerinin hane harcamalarındaki payı belirgin artış göstermiş.
• E-ticaretin büyüme hızını korumasında da daha fazla indirim ve fiyat avantajı öne çıkmış.
Bundan ne anlıyoruz?
Üzülerek söylemeliyim ki; zorunlu olarak fiyat avantajı arayışı önceliği almış, kalite arayışı ise geri planda kalmıştır. Yukarda belirtilen 2 kanal belli bir kalite seviyesini korusa da; gidişatı dışardan izleyen bazı çevrelerinsırf fiyat düşüklüğü sayesinde standart dışı üretim için tolerans görebileceklerine dair ümitleri artmıştır. İşte en önemli risk budur…
Sonuç olarak; bu araştırma sonuçlarını destekleyen, piyasanın barometresi durumundaki semt pazarlarında daha sert miktarsal düşüşler yaşandığını bizzat ilk ağızdan duyuyoruz. Esnafla konuşuyorum; artık herhangi bir ürünü 3-5 kg alan müşterinin kalmadığı, ortalama alış miktarının yarım kg civarında olduğu, adetle alınan meyve çeşitlerinin de arttığı belirtiliyor. Satışa açık sunulan salçanın kaşıkla, sıvı yağın bardakla satışı yeni ölçü birimi olmuştur. Elbette esnaf sadece tüketici adına değil, kendisi için de endişe ediyor. Bu sebeple çarkı döndürebilmek adına boş dolaşan değil, alım gücü yeterli olan müşteri istiyor.