CHP Kurultayı bitti, yaşanan tuhaflıkların tartışılması ise bitmedi. Bazı medya mensuplarının yaşananları “parti içi demokrasi” diye takdim etmeleri zorlama bir yorumdur.
Yollara düşüp “adalet” için yürüyorsanız, önce kendi partinizde adaleti sağlayacaksınız.
Muharrem İnce adalet arıyor, kendi ağzından duydum. Ne yaman çelişki değil mi?
Ve diyor ki; “mükerrer imza yok, algı operasyonu yapıyorlar.”
Bu konuya daha sonra geleceğiz.
Kılıçdaroğlu için imza toplanırken baskı yapacaksınız, Muharrem İnce için imza vereni ise engelleyeceksiniz.
Nerden mi belli?
Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için 1081 delege imza vermiş, ancak bu kişilerden 291’i sandıkta tek başına kalınca imzalarına sadık kalmamış ve Kılıçdaroğlu’na sandıktan sadece 790 oy çıkmıştır.
Muharrem İnce’ye verilen imza sayısı 165 iken, aldığı oy 447 çıkmıştır. Ama buna rağmen 49 oyu da mükerrer sayıldığı için delege desteğinin 116’ya indiği ve gerekli olan 127 imzayı toplayamadığı için adaylığının düşebileceği kendisine bildirilmiştir.
Sonra ortaya adeta adalet timsali olarak Kılıçdaroğlu çıkmış ve 49 oyu İnce’ye bağışlamıştır. Doğru olan; bu 49 kişinin Divan Kuruluna çağırılıp nihai tercihlerinin sorulması iken, İnce ‘lütfen aday’ yapılmıştır.
Bu 49 kişinin isimleri hâlâ belli değildir. Muharrem İnce bile bunların kimler olduğunu bilmemektedir.
Eğer olay doğruysa bu 49 kişi adına ortada utanç verici bir durum vardır. İki kişiye birden imza vermek diye bir usul yoktur. Olmadığı da, ortaya çıkan kaostan bellidir zaten.
Şimdi bu olayı hafife alan CHP Genel Başkan Yardımcısı Çetin Osman Budak’ın televizyon ekranından yaptığı açıklamaya bakalım. Güya bu 49 kişi “her iki adayı da sevdikleri için” bu yolu tercih etmişler.
Buradan soruyorum; bir müteahhidin aynı daireyi iki ayrı kişiye satmasıyla, bu muhteremlerin eylemi çok mu farklıdır?
Eğer bu partide, böyle bir 49 kişi varsa ve bunlar ihraç edilmiyorsa, etik anlayışında da sorun yok mudur?
Kılıçdaroğlu’nun günler öncesinden kazanacağı belliydi. Tersine bir görüşe ise hiç rastlamadım.
Peki bunu Muharrem İnce bilmiyor muydu?
Elbette biliyordu.
Ancak bazı gerçekleri en kalabalık parti grubuna duyurmanın da başka bir yolu yoktu…
Nitekim kendi açısından iyi de oldu.
Deniz Baykal kumpasa kurban gitmeseydi, hâlâ partinin başındaydı.
Kılıçdaroğlu da kendisi bırakmadıkça 9. defa seçim kaybetse bile devam etmesi kaçınılmazdır. Zira sistem bunun üzerine kuruludur.
“CHP’de de tuzu kurular var, diğer partilerde olduğu gibi” diyen Muharrem İnce Belediyelerin isimlerini de tek tek sayıyor.
Peki dışardan söyleyenlere neden kızıyorsunuz?
‘Sol değerler’i ağızlarından düşürmeyenlere sormak lazım, yukarda anlattıklarımdan hangisi ‘sol’ kelimesi ile yan yana gelebilir?
Bu yaşananlar bana eski bir reklam sloganını hatırlattı;
‘Yok aslında birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız’