Borcun kime olduğu değil, tutarı ve borçlunun bunu ödeme gücü önemlidir.
Siyasiler konuşuyor, vatandaş dinliyor ve bir kısmı da alkışlıyor. Zira IMF’ye borcumuz bitmiş. Peki diğer borçlardan ne haber?
Ahmet efendi A bankasına olan kredi borcunu kapatmak için B bankasına daha fazla borçlanarak kredi kullanırsa “borcum bitti” diye davul çalabilir mi?
Hem çalamaz, hem de borç bitmeden rahatlayamaz.
Ülkemizin 2002’de 130 milyar dolar olan dış borcu, 2012 sonu itibariyle 337 milyar dolara yükselmiştir. Yani 10 senede dış borç stoğu 2,5 kat artmıştır.
Elbette alacaklılar değişmiş, kamuya ait olan kısmı azalıp, özel sektöre ait olan kısmı yükselmiştir. Ancak ülkeyi yönetenler, “biz sadece kamu borcundan sorumluyuz” diyemezler. Zira hepsi bu ekonominin borcudur.
Hani 16. Büyük ekonomiyiz ya, işte o ekonominin borcudur 337 milyar dolar.
Devlet daha az dış borç alırken, özel sektörü borçlanmaya teşvik etmiş, özel sektör dışarıdan kredi almış, devlet ise özel sektöre borçlanmıştır.
Yani “Ha Ali Veli, ha Veli Ali”dir yapılan…
Şu anda ülkeyi yönetenler, sadece dış borcun milli gelire oranını iyileştirmişlerdir.
Bu oran 2002’de % 56,2 iken, 2012’de % 42,8 e gerilemiştir. Bütün iyileşme bu kadarla sınırlıdır. Ancak bununla da övünülemez. Çünkü 10 yılda özelleştirmeden 40 milyar dolar da gelir sağlanmıştır. Buna karşılık IMF’ye 10 yıldaki borç ödeme tutarı ise 25 milyar dolardır. Yani borcu babadan kalma mirasın % 62’si ile kapatmışız. Kalan kısmın ise neye ilaç olduğunu bilmiyoruz.
İlginç olan, yukarda bahsettiğim Ahmet Efendi borcu borçla kapatırken hiç olmazsa evdeki eşyaları satmamıştı. Oysa biz hem eşyaları satmışız, hem de borcu artırmışız.
Sonrada “IMF’ye borcu bitirdik” diye pastalı kutlama yapmaktayız!
Sadece bu yıl 144 milyar dolar borç ödemesi var. Üstelik bütçe açığının artacağı, cari açıktaki düşüşün duracağı kuvvetli ihtimal iken, finansman arama ihtiyacının gündemden düşmeyeceği gayet açıktır.
IMF kapısı tekrar çalınmasa da, birilerinin kapısı mutlaka çalınacaktır.