Dolarizasyon; bir ülkedeki vatandaşların parasal işlemlerini, özellikle de tasarruflarını yerel para birimi yerine yabancı para cinsinden (sadece dolar değil) gerçekleştirmeleri durumudur. Bizdeki mevcut duruma bir bakalım.
Yurt içi yerleşiklerin bankalardaki toplam döviz mevduatları yaklaşık yüzde 50 payla 192,9 milyar dolar seviyesindedir. Küçük iniş çıkışlara rağmen daha da artması güçlü ihtimaldir. Sebebini bulmak için reel faiz hesabındaki farklı yöntemlere de bakmak iyi olur.
Ekonomistlerin bir kısmı, güncel politika faiz oranından güncel enflasyon oranını çıkartıp ortaya tatminkâr bir reel faiz oranı koyuyorlar. Üstelik politika faizinin nominal faiz olarak uygulanacağından emin olarak (oysa daha düşük uygulanıyor) ve faiz gelirinden kesilecek vergiyi de dikkate almayarak…
Reel faiz hesabında en önemli unsur beklenen enflasyon oranıdır. Ancak bu şekliyle de beklenen enflasyon oranını istediğiniz kadar düşük tutabilirsiniz. Zira bu bir tahmindir. Böyle olunca da faiz oranları ne kadar düşerse düşsün reel faiz yok olmaz!
Geçen ay bu hesabı yaparak, “Negatif reel faize doğru” başlıklı yazımda gerekçeleri ile açıklamıştım. Bu günkü son faiz indirimi ile netice hâsıl olmuştur. Son sahneyi ele almadan önce Ekim ayı başına dönelim.
Önemli bir gazetemiz yüzde 9,26 çıkan tek haneli Eylül enflasyonuna bakarak teşhisi koymuştu, “Eylül enflasyonu ile TCMB faiz oranı ve enflasyon arasındaki fark açıldı. TCMB, yeni faiz kararı için önemli bir referans elde etti” demişti. Yanlış teşhise bakar mısınız?
Yani ‘faiz indirimine devam’ diyordu. Baz etkisi ile bugün geçici düşüş yaşanan enflasyon oranı için faizde kalıcı düşüş öngörüyordu.
Oysa mevduat sahibi enflasyon oranı altına düşecek bir nominal faizle parasını TL’de tutmaz. Hiç faiz alamasa bile kur artışını yeterli görerek dövize kayabilir. Kurumlar ise zaten borçları için döviz biriktirmek zorundadırlar.
Elbette dolarizasyon istenmeyen bir durumdur. Ancak yurt içi yerleşiklerin dövize olan talepleri azalma işareti vermiyor. Onu güvenli bir liman olarak görmeye devam ediyorlar. Zira enflasyonun yerel parayı eritebileceğinden endişe ediyorlar.
Dolar kuru, çok değişik faktörlere göre hareket ettiğinden tahmini kolay olmayan bir husustur. O bakımdan ben dolar tahmini yapmam. Yapanı da fazla dikkate almam. Sadece yönünü belirleyecek olumlu veya olumsuz şartlara bakarım. Şu anda kurun yukarı yönlü olacağını bilmek için uzman olmaya gerek yoktur, mevcut duruma bakmak yeterlidir.
Geçen yıl çok yüksek enflasyon oranlarının yaşandığı aylara denk gelen ve baz etkisiyle Eylül ayında yüzde 9,26 çıkan tek haneli TÜFE rakamı geçicidir. Yılsonu TÜFE oranı tekrar çift haneli çıkacaktır. Dolayısıyla bütün hesaplar buna göre yapılmak zorundadır.
Ağustos ayının yüzde 15,01‘lik TÜFE oranı içinde 2018 Eylül’ün aylık yüzde 6,30’luk artışı da vardı. Bir seneyi tamamlayıp Eylül 2019’a gelince bu 6,30 hesaplardan çıkıp, yerine 2019 Eylül ayının 0,99’luk artışı dâhil olunca tek haneli enflasyona kavuşmuş olduk. Baz etkisi dediğimiz buydu. Bunun böyle olacağı, yani 6,30’un sistemden çıkacağı aylar öncesinden belliydi ve yetkililer ufukta tek haneli enflasyon olduğunu ta o zamanlar söylediler. Ancak yine de bu kadarı beklenemezdi. Zira sadece elektriğe, doğal gaza ve akaryakıta gelen zamlar kullandığımız bütün mal ve hizmetlerin fiyatını artıracaktı. Son bir yılda elektriğe yüzde 60, doğal gaza yüzde 52, akaryakıta yüzde 30 fiyat artışı gelmişken enflasyon hesabına yansımayacak mıydı?
Tekel ürünlerine yüzde 60, hızlı tüketim ürünlerine yüzde 40, kişisel bakım ürünlerine yüzde 40 oranında gelen fiyat artışları ne olacaktı?
Eğer vatandaş yaşadığı hayat pahalılığı ile açıklanan enflasyon arasında bağ kurabilseydi mutlaka dolarizasyonda hissedilebilir bir azalma eğilimi görebilirdik.
Bazıları da vatandaşın bu durumu zor anladığını varsayıp yardımcı olmaya çalışıyorlar. Diyorlar ki; “Enflasyon, fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artıştır. Yani enflasyon oranı düşünce fiyatlar düşmez, fiyatların artış hızı yavaşlar.”
Evet aynen öyledir ama zaten aksini söyleyen yok ki…
Güya insanlar, “fiyatlar düşmediği halde enflasyon nasıl düşüyor?” diye sormuş. En azından ben böyle bir soruya hiç muhatap olmadım.
Vatandaşın sorusu şudur: “Enflasyon sepetinde ağırlığı yüksek olan kategorilerdeki mal ve hizmetlere bir yılda yüzde 30-40 ve üstü zamlar gelirken enflasyon neden bu oranların yarısına ulaşmıyor?”
Ve düşüncelerini ‘tüketici güven endeksi’ ne yansıtarak son zamanların en düşük seviyesine katkı yapıyorlar. Olay budur ve çok önemsenmelidir.
Yazımızı bize dışarıdan bakan iki küresel kuruluşun görüşlerine yer vererek bitirelim.
Moody’s 23 Eylül’de yaptığı bir değerlendirmede; “Türk ekonomisinin 2019’da daralacağını ve enflasyonun TCMB’nin hedeflerinin üzerinde kalmasını beklediklerini” açıklamıştı.
Yine aynı günlerde IMF heyeti; “Para politikası, enflasyonda ve enflasyon beklentilerinde sürdürülebilir bir aşağı yönlü gidiş yaşanmadan faizleri beklemede tutmalı. Bu aynı zamanda lirayı destekler, rezervlerin yeniden oluşmasını sağlar ve dolarizasyonu geriye çevirir” tavsiyesinde bulunmuştu.
Peki, Ekim ayı MB Para Politikası Kurulu toplantısından ne karar çıktı?
Politika faizi 250 baz puan indirimle yüzde 16,50‘den, yüzde 14‘e düşürüldü. Doğru hesap yapanlar için bunun karşılığı negatif reel faizdir. Merkez Bankası Beklenti Anketine göre, yılsonu TÜFE beklentisi yüzde 12,69‘a geriledi.
Beklenen enflasyon olarak bunu esas alırsak, yüzde 14’ü de nominal faiz olarak kabul edersek, gelir vergisi stopajından sonraki net nominal faiz oranı yüzde 12,3 olur. İşte bu şekilde de negatif reel faizle tanışmış oluruz.
Elbette düşük faiz yatırımları artırır. En büyük sorunumuz olan işsizliğe de çare olur. Yani yüksek faizi aklı başında olan kimse savunamaz. Ancak faizleri düşürürken enflasyon oranına da bakmak gerekir.
Eğer enflasyon baz etkisi ile düşünce faizi düşürürseniz, yıl sonunda da ters baz etkisiyle yükselince faiz artışını tekrar gündeme almak zorunda kalırsınız. Peki bu zaman diliminde vatandaş döviz mevduatını bozdurup TL’ye döner mi?
Çok zor. Kaldı ki; Ağustos sonu itibariyle özel sektörün kısa vadeli dış borç stoku 120,7 milyar dolar olarak açıklandı. Bu da dolara olan talebi artırır.
Konumuz dolarizasyon olduğu için olaya bu açıdan baktık ve ne yazık ki yakın bir gelecekte azalma emaresi göremedik.