En sonra söyleyeceğimi baştan söyleyeyim; fındığımızın kaderi yabancıların elindedir. Oysa dünya üretiminin asgari %70’ine sahip bir üretici ülke olarak bu stratejik üründe iplerin bizim elimizde olması gerekmez miydi?
Aynen ABD’nin badem üretiminde bize benzer üretim gücünü gereken şekilde kullandığı gibi. ABD 834 bin ton iç badem üretimiyle ve %79 payıyla dünya lideridir. İkinci sırada 70 bin ton üretimle ve ancak %7 payla Avustralya yer almaktadır.
Bademin kullanım yeri de fındıkla benzerlik göstermektedir. Atıştırmalık olarak, çikolata, şekerleme, pasta yapımında, badem yağı olarak da kozmetik ve ilaç endüstrisinde kullanılmaktadır. Ancak sanayide fındık kadar aranan bir ürün değildir.
Fındık bütün bu sektörlere ilave olarak yemeklik yağ ve kabuklarından enerjisi yüksek yakacak olarak da kullanılan bir üründür.
Buna mukabil, badem, diğer meyve çeşitlerinin yetişmediği çorak, sulama imkânı az, kıraç, nispi olarak kötü toprağa sahip arazilerde bile ürün verir. Örneğin bizde Ege ve Akdeniz bölgeleri dışında Güneydoğu Anadolu bölgesinde bile yetişir (Kaynak TZOB). Ülkemizde birçok kişi badem ağacının öteki meyve türlerine göre çok daha kolay yetişmesine rağmen meyvesinin bu kadar pahalı olmasını hayretle karşılamaktadırlar. Bu bakımdan işi meyve yetiştiriciliği olmayan diğer meslek sahipleri (doktor, mühendis, öğretmen gibi) badem bahçesine kolayca yatırım yapabiliyorlar. Fındık ise sadece Karadeniz Bölgesinde yetişebilen zor bir üründür.
Elbette şaşırmaya gerek yoktur, bademin kaderi ABD’nin elinde olduğu için şansı artıyor. Çünkü kooperatifçiliğin en geliştiği ülke olması ve tarım ürünleri için üreticilerin desteklenmesi bu şansı artırmaktadır. Orada oluşan fiyat ise bütün dünyaya referans oluyor.
Fındık da ülkemizde en fazla desteği hak eden bir tarım ürünü olmalıdır. Zira ürünün %90’ı ihraç edilmektedir. Daha da önemlisi ithal girdi yok denecek kadar az olduğundan %95 oranında katma değer bırakan bir üründür. Nüfusun %6’sını (tahminen 5 milyon kişi) ilgilendiren bir ihraç malıdır.
Buna rağmen fındık üreticimiz mutsuzdur. İşte sebepleri:
1- Üretici güçsüzdür. Zira önüne düşüp kılavuzluk edecek bir örgütü yoktur. Fiskobirlik işlemez hale gelip devre dışı kalmıştır. TMO ise şimdilik sessizdir.
2- Üreticinin organize olamadığı piyasada alıcılar tam tersine çok organizedirler. Fındığın %85’ini Avrupa’ya ihraç ediyoruz (Ağırlıkla İtalya, Almanya, Fransa). Bu satış da çoğunlukla Türkiye’nin en büyük fındık ihracatçısı Oltan Gıda üzerinden gerçekleşiyor. Bu firmayı geçen yıl Nutella, Kinder gibi markaların üreticisi olan çikolata devi İtalyan Ferrero satın aldı. Dünya genelinde 20 fabrikası bulunan bu şirket, kullandığı fındığın %80’ini ülkemizden almasına rağmen, Türkiye’deki tek fabrikasını yeni açmıştır (Manisa’da). Sebebi gayet açıktır, yıllık cirosu 10 milyar euro olan Ferrero ülkemizde üretim için değil fındığımızın kaderini belirlemek üzere bulunmaktadır. Dolayısıyla hem alıcı hem de satıcı pozisyonuna sahip olmuştur.
Piyasada alım yaparken gördüğümüz 800 civarındaki tüccar, 2-3 yabancı firma adına hareket eden aracılardır. Onların verdiği taktikle oyunu kurmaktadırlar.
3- Bizim fındığımızın rekolte tahmini de yabancılar tarafından yapılmaktadır. Bu şekilde mahsul miktarını fazla gösterip, fiyatın düşmesi amaçlanmaktadır. Elbette yıldan yıla meteorolojik koşullara göre rekolte değişim gösterse de, ortalama 600 bin ton olan üretimimizin bu sene 735 bin ton olarak gerçekleşeceğini birileri bize dünyanın öbür ucundan söylüyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanımız ise 2016 yılı fındık rekoltesi tahminini 468 bin ton olarak açıklıyor. Geçen yıla göre yüzde 30 düşüklüğün sebebi olarak da “yaşanan don, aşırı yağış ve sıcaklar” sebep olarak gösteriliyor. Yabancı lobilerin rekolte abartı oranı %57’dir. “Atma Recep din kardeşiyiz” diyemediğimize göre bu yalancılara karşı tedbir almalıyız.
Giresun Ziraat Odası Başkanı Nuriddin Karan yaptığı açıklamada; “Bu yıl ABD’nin San Diego şehrinde gerçekleşen 35. Sert Kabuklu ve Kuru Meyveler Kongresinde açıklanan 2016 yılı tahmini fındık rekoltesi gerçekten uzak, masa başında yapılan bir çalışmadır. Yapılmak istenen spekülatif ortam oluşturarak, normal seviyenin oldukça altında bulunan fındık fiyatını, 2016 hasat sezonu öncesi daha da aşağıya çekmektir” diyor haklı olarak.
Nitekim 2014 yılında yaşanan don olayları etkisiyle fındık 15 TL fiyatları gördü. Ancak dövizin yükselmesiyle her malın fiyatı artarken fındık fiyatı 9 TL’ye düştü. Bunun rekolte değişiminden kaynaklandığını dillendirenler, döviz kurundaki değişimi es geçmekteler. Hani ağzımız var, dilimiz yok ya, beynimizin de olmadığını zannediyorlar.
4- Bizde verim düşüktür. TÜİK ve FAO (Dünya Gıda ve Tarım Örgütü) verilerine göre dünya fındık alanlarının %80’ine sahip olmamıza rağmen, üretim payımız %70’dir. Aradaki 10 puan fark verim düşüklüğüne işarettir ve bu da sadece üreticinin problemi olmaktadır. Oysa oluşturulması gereken stratejinin içinde bu konunun da yer alması gerekiyor.
5- Yabancı lobilerin borazanları “kızarsak Gürcistan’dan alırız” şeklinde korku salmak üzere söylenti çıkartmaktalar. Gerçekçi değildir ama dağınık bulunan üretici nezdinde moral bozmaktadırlar. Bizim %70’lik payımız yanında, Gürcistan’ın dünya üretimindeki payı %5’dir. Yani rekabet edecek yeterli ürünleri yoktur.
6- “Yabancı sanayici kızarsa fındık yerine başka bir ikame ürün bulur” sözü de bir şehir efsanesidir. Coca Cola’nın formülü değişirse ortada marka kalır mı? Aynı şey Nutella için de geçerlidir. Bırakınız markayı, tüketiciye “fındıklı çikolata yerine bademli çikolata yiyin” diye söyleyebilir misiniz? Söyleseniz de dinletebilir misiniz?
Ancak fındık fiyatlarının dünyada en hızlı yere çakılan ürün olmasının sebebi üretimdeki gücümüzü satışta yabancı lobilerin insafına terk etmemizdir. Satışında ve depolanmasında organize olmak ve taksit taksit pazara sunarak fiyat düşmelerinin önüne geçmek çok kolaydır. Yeter ki strateji üretecek heyetin oluşması sağlansın.
Badem fiyatlarının böyle sıkıntılı bir süreç izlememesi arkasını sağlam yere dayamasındadır. Zira bademin ağası ABD’dir!